Öyle bir sevgi vardır ki, canı canan bilmekle ölçülür. AshâbınResûlullah’a olan muhabbeti işte tam olarak buydu. Onların sevgisi ne körü körüne bir hayranlık ne de menfaate dayalı bir bağlılıktı. Bu sevgi; uğruna açlığı göze alan, hicret yollarına revan olan, gerektiğinde canını ortaya koyan bir sadakatti.
Ashâb-ı kirâm için Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem sadece bir peygamber değil; yol gösterici, rehber, merhametin canlı hâliydi. Onu görmek huzurdu, sesini duymak nimetti, gölgesinde bulunmak emniyetti.
Kur’ân-ı Kerîm bu sevginin ölçüsünü açıkça ortaya koyar:
“Peygamber, mü’minlere kendi nefislerinden daha yakındır.”
(Ahzâb, 6)
Bu ayet, ashâbın kalbindeki sevginin neden böylesine derin olduğunu anlamak için anahtardır. Çünkü onlar, Resûlullah’ı kendilerinden önde tutmayı imanlarının bir gereği olarak görmüşlerdi.
Uhud’da yaşananlar ashâb sevgisinin en açık tablolarından biridir. Oklar Resûlullah’a yöneldiğinde, ashâb bedenlerini siper etti. Hz. Talha bin Ubeydullah’ın kolu bu yüzden felç kaldı. Ama o, bunu bir kayıp değil, bir şeref nişanesi olarak gördü.
Bir sahâbî şöyle demişti:
“Canım sana feda olsun ya Resûlallah, sana gelecek bir acı bana gelsin.”
Bu söz, imanla yoğrulmuş bir hayat anlayışının ifadesiydi.
Resûlullah Efendimiz de bu sevgiyi şöyle tarif eder:
“Sizden biri, beni anne-babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek iman etmiş olmaz.”
(Buhârî, Müslim)
Ashâb bu hadisi sadece dinlemedi; iliklerine kadar yaşadı.
Ashâbın sevgisi sadece savaş meydanlarında değil, gündelik hayatta da kendini gösterirdi. Bilâl-i Habeşî ezanı okurken, Hz. Muhammed’in adını anarken sesi titrerdi. Çünkü her “MuhammedünResûlullah” deyişinde kalbi O’na koşardı.
Bir gün bir sahâbîResûlullah’a gelerek şöyle dedi:
“Ya Resûlallah, seni görmek bana her şeyden daha tatlı. Evimdeyken seni özlüyorum. Ahirette senden ayrı kalmaktan korkuyorum.”
Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
“Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehidler ve salihlerle beraberdir.”
(Nisâ, 69)
Bu ayet, ashâbın kalbindeki hasrete bir teselli oldu.
AshâbResûlullah’ın konuşmasını dinlerken seslerini alçaltır, huzurunda edep içinde otururdu. Kur’ân bu inceliği şöyle anlatır:
“Allah’ın Resûlü’nün yanında seslerini kısanlar var ya, işte Allah onların kalplerini takvâ için imtihan etmiştir.”
(Hucurât, 3)
Ashâb, Resûlullah’tan gelen hiçbir emri sorgulamazdı. Çünkü onun her sözünde hayır, her yönlendirmesinde hikmet olduğunu bilirlerdi.
Hz. Ömer’in şu sözü bu teslimiyetin özüdür:
“Ya Resûlallah, seni canımdan daha çok seviyorum.”
Efendimiz,
“Henüz olmadı ya Ömer” buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Ömer durdu, düşündü ve dedi ki:
“Şimdi seni canımdan da çok seviyorum.”
Efendimiz,
“İşte şimdi oldu” buyurdu.
Bu sevgi; nefsi geri çekip Resûlullah’ı öne almaktı.
Ashâbın Hz. Muhammed’e olan sevgisi, bugünün insanı içinde mümkündür. O sevgi, şekil değiştirse de hâlâ mümkündür. Sünnetine sahip çıkmak, ahlâkını yaşamak, adını anarken hürmet göstermek, ümmet bilinciyle hareket etmek bu sevginin günümüzdeki yansımalarıdır.
Resûlullah Efendimiz buyurur ki:
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.”
(Buhârî, Müslim)
Ashâb bu beraberliği dünyada yaşadı.
Bugünün mü’mini için ise bu söz, hâlâ canlı bir davettir.
Allah’ım…
Hz. Muhammed’i canından aziz bilen ashâbın yolunda yürümeyi bizlere nasip eyle.
Bizi O’na layık ümmet, O’nun yoluna sadık kul eyle.
Salât ve selâm Resûlullah’ın, ailesinin ve ashâbının üzerine olsun.Rabbim bizleri kendisine layık kul, Peygamber Efendimize layık ümmet etsin.
Âmin.