Âmâ üstadım Cemil Meriç bir çağın vicdanıydı

.

Kitabın bir şahsiyetinin olduğunu söylüyordu: “Kalbi var kitapların, onları bir kerhâne sermayesi gibi haşin parmaklarınla mıncıkladın mı senin oldular sanıyorsun. Kahrını çekeceksin kitabın, hizmetinde bulunacaksın. Senelerce hiçbir şey beklemeden diz çöküp emirlerini dinleyeceksin. Uğrunda kaç gün aç kaldın? Hırsızlık yaptın mı? Hangi zillete katlandın? Bütün canlı hayâletlerden uzak onunla bir mağarada yaşayabilir misin?”

HER TOPLUM BİR KİTABA DAYANIR: SENİN KİTABIN HANGİSİ?

Gençliğinde kitap bir tiryakilik, bir afyon, bir kaçıştı. Kitaba kitap olduğu için perestiş ediyordu. l950’li yıllara kadar “Yabancı bir dünyada ilk kanat çırpınışları” dediği tercüme faaliyetleriyle uğraştı ve Avrupa’nın pozitivist düşünürlerinin, Türkiye’nin müstağrib aydınlarının kitaplarına doymak bilmez bir tecessüsle sarıldı. Maddeciliği ve boşluğu gördü bu kitaplarda. Avrupa medeniyetinde insanın, yâni eşref-i mahlûkatın olmadığını öğrendi ve â’râf’ta kalanların, agnostiklerin, seküler olanların uykularını kaçıracak bir sualle başladı yeni hayatına: “Her toplum bir kitaba dayanır: Ramayana, Neşideler Neşidesi veya Kur’an. Senin kitabın hangisi?”

KARANLIKLARI DEVİRME VE IŞIĞA ULAŞMA VASITASIYDI KİTAP

“A’râf’tayım” diyordu. Fakat kalben ve fikren a’râf’tan çıkmaya azmediyordu. 1960’larda kitaplar zihnî hayâtın bizzat kendisi değil, zihnî ve fikrî tekamülün uyandırıcısı ve hakikatlerin yolunu açıcı birer rehberdi. “Karanlıkları devirme” ve ışığın kaynağına ulaşma vasıtasıydı.

“Konya yolculuğundan” sonra kitap, eski Yunan filozoflarının can sıkıntısından kurtulmak için iltica ettikleri “tefekkür için tefekkür” ve Tanrısız Batı’nın “sanat için sanat gibi bir yalan” vasıtası değildi. “Bir nesil uğruna, bir millet uğruna, bir medeniyet uğruna savaşmak, mukaddeslerin emrinde olmak” içindi.

“Bir Dünyanın Eşiğinde” kitabıyla Hind’e yöneldi. Neşideler Neşidesi ve Vedaları okudu. Doğu’nun kitaplarında ışığı gördü. Geç kaldığını anlayan vicdanı ve selîm aklı onu Şark-İslâm’a kanatlandırdı. “Işık Doğu’dan Gelir” kitabıyla İslâm’ın “Defter-i Âmali” önünde diz çöktü.

“BİR ÇAĞIN VİCDANI OLAN” KİTAPLAR YAZDI

1970’li yıllarda, “Bir çağın vicdanı olmak”, “İdrâkimize vurulan zincirleri kırmak” ve “Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak” için yüz elli yıllık bozgun ve inkırazımızı anlatan kitapların müellifi oldu. “Bu Ülke” de ıstıraplarını ve vicdan muhasebesini veciz cümlelerle yazdı. “Umrandan Uygarlığa” kitabında Batılılaşmanın edebiyatımıza vurduğu darbeleri ifşa etti.

“Mağaradakiler” kitabında, bir müddet kendisinin de içinde bulunduğu maddeci düşüncenin karanlığını, yâni Batılı ideolojilerdeki tehlikeyi gösterdi ve “aydınlanmacıların” maskelerini bir bir düşürdü. Avrupa’nın pozitivist aklını ve düşüncesini zâlimin zulmünü ifşa eder gibi anlattı. “Göz kamaştıran Batı medeniyetinin aslında bir fuhşiyattan ve sömürgecilikten” ibaret olduğunu yazdı.

“Avrupa kültürün vatanı, Asya irfanın” diyordu “Kültürden İrfana” adlı kitabında. Fikir mâbedinin Osmanlı olduğunu söylüyor, Avrupa’nın maddeci kültüründen Osmanlı’nın irfanına dönüyordu. “Muhteşem bir mâziyi, daha muhteşem bir istikbâle bağlayacak köprü olmak” için “târihine vecidle eğildiği” muazzez medeniyeti kuran millete intisap etmişti.

Artık, “Bir devrin şuuru olmak” ve “Bütün hakikatleri yoklamak” için bir mürşiddi kitaplar. Âhirette kendisini kitaplardan da sual edeceklerini bildi ki, âhir ömründe mukaddeslerin emrinde olan kitap ve fikirlerin yazıcısı oldu.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri