AB'den 11. Ürün tescilimiz de geldi

.

AB Tescili alan 11 ürünün yazılı olduğu listeye şöyle bir bakınca neredeyse yarısını ilk kez duyduğumu fark ettim.

Suruç Narı’ndan sonra AB'den coğrafi işaret tescili alan Çağlayancerit Cevizi, 11. ürünümüz oldu. Emeği geçen herkesin yüreğine sağlık…

AB Tescili alan 11 ürünün yazılı olduğu listeye şöyle bir bakınca neredeyse yarısını ilk kez duyduğumu fark ettim. Bu benim cehaletim miydi yoksa o şehirlerin tanıtım eksikliği miydi bilmiyorum fakat sizlerin de tanışması için Türkiye’den dünyaya mâl olan 11 ürünü sıralamak istiyorum. Size zahmet listeyi incelerken kaç ürünü daha önceden bildiğinizi ve tattığınızı benim için düşünün. Tahmin ediyorum ki yalnız değilim ve hatta oldukça fazlayız ülkemizin ürünlerini tanıyamama konusunda.

1. Gaziantep Baklavası

2. Aydın İnciri

3. Malatya Kayısısı

4. Aydın Kestanesi

5. Milas Zeytinyağı

6. Bayramiç Beyazı

7. Taşköprü Sarımsağı

8. Giresun Tombul Fındığı

9. Antakya Künefesi

10.Suruç Narı

11.Çağlayancerit Cevizi

Bu arada hemen hatırlatayım Avrupa Birliği‘ne yolladığımız tescil süreci devam eden 45 coğrafi işaretimiz ve 4 geleneksel ürün adımız ile ilgili çalışmalar da devam ediyor…

Ürün tescilleri titizlikle yürütülen süreçlerden sonra gerçekleşiyor bu sebepten bazen gereğinden fazla bir zaman ve sabır gerekiyor. Ve elbette yapılan başvuruların çok detaylı, bilgilendirici, somut, ikna edici bir dille ifade edilmesi gerekiyor. Yani masasına gelen ürünlere ait bilgi evrakları gören AB, hiç soru sormayan ve zihninde tek bir şüphe bulunmadan “evet işte bu” demeli.

Gastronomi başlığında dünyaya ilham veren sayılı ülkelerden biri olan Türkiye, bereketli topraklarından boy veren lezzetli ve bol çeşitli ürün yelpazesiyle de dünya mutfağında önemli bir temin halkası. Uzun yıllar toprağımıza, mutfağımıza, tarımsal ve hayvansal ürünlerimize hak ettiği değeri veremediğimiz inkar edilemez bir gerçek. Teknolojiye ve betondan ibaret şehirlere kendimizi fazlasıyla kaptırdığımızı yeni yeni fark eden biz, şimdilerde hatalarımızı nasıl telafi edebiliriz diye harıl harıl çalışıyoruz. Bu telafi çalışmaları iyi niyetli olsa da halâ ihtiyacımız olan profesyonellikte değil maalesef. Misal bölgelere ve şehirlere yönelik ürün yetiştirme dağılımını halâ tam olarak kavrayamadık. Ya da su tasarrufunu gözeten ve ürün-toprak verimini koruyan sulama sistemleriyle çoğu çiftçi halâ tanışmadı. Hayvancılığı desteklemek ve büyükbaş-küçükbaş sayısını arttırmak için uygulanan hibe programları neden halâ istenen artışı sağlayamıyor diye de düşünmek gerekiyor.

Ve son yıllarda iyice yüzleştiğimiz iklim kaymasını ne kadar inceledik, anladık, çözümler arıyoruz diye masaya şapkayı koymalı. Kışın etkisini azaltmasını, ilkbaharın uzamasını, tropik yağmurları, yaz mevsiminin gecikmesini ve kısalmasını konunun uzmanlarıyla birlikte tarım-hayvancılıkla uğraşanlar ne kadar kavradı? Ürünlerini ekerken mevsim değişikliğini göz önünde tutuyorlar mı? Misal ilkbahar uzayınca yazın hasat edilecek tohumlar ve fideler ne zaman ekilmeli kim bilip söylüyor? Konunun uzmanları mevsimlerin zaman ve etki değişimini ne kadar anladı ve çiftçiye ne anlattı?

Şu bir gerçek ki; iklim değişikliği ve düzensizliği önümüzdeki yüzyılın en büyük etki başlığı. A’dan Z ye sayısız sorunu tetikleyen bu etkiye karşı sık sık güncellenen aktif tarım-hayvancılık haritaları hazırlanmalı ve bu çalışmalar doğrultusunda tarım ve hayvancılık çalışanları eğitilmeli.

Özetle soframıza hak ettiği değeri verip daha fazla çalışmamız gerekiyor çünkü Uzay’a da gitseniz dönüp dolaşıp geldiğiniz yer açlığınızdır…

Bu konuda da en önemli lokomotifimiz Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve onun illerdeki temsilcileri. TOBB, sahada ve masada yürüttüğü çalışmalar ile üreticiye doğru nefes almayı öğretmeye çalışırken, yasaların uygulanması aşamasında yeni ve kararlı bir bakış açısına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Çünkü tarım ve hayvancılıkta “yazılı koruyucu-destekleyici“ işleyişimiz fena olmamasına rağmen söz konusu “sahada görevli tatbikçiler” olunca maalesef büyük sorunlarla karşılaşıyoruz ve bir adım öne gidemiyoruz. İşin aslına bakarsanız tarım ve hayvancılıkta en büyük sorunumuz; BİLİNÇ YOKSUNLUĞU!

Şu an ülkemizin en önemli sorunu herkesin “masa başı iş” talep etmesi. Bu mantıktan acilen çıkılması gerekiyor. Kalifiye personel ihtiyacımız bu denli yüksek oranlardayken yüzbinlerce gencin masa başı görevlerin kapısına yığılmasını önlemek aslında çok kolay yeter ki bu yönde uzun vadeli ve kararlı bir çalışma takvimi işleyişe alınsın. Meslek bilinci ve prestiji, meslekte akademik ilerleme fırsatlarının arttırılması, çalışma şartlarının memuriyet statüsünde oturtulması ve daha nicesiyle tarım ve hayvancılık gibi tüm meslekler gençlerin gözünde ve gönlünde cazip kılınmalı.

Son yıllarda bu yönde projeler hayata geçirilmiş olsa da istenen üretim-meslek edinme-mutlu olma seviyesi elde edilemedi.

Çoğumuzun ciddiye almadığı bu sorun aşılmadığı sürece üretimde ve istihdamda refahı yakalamamız mümkün değil…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri