Yitik Coğrafyanın Şehirleri

Tarih biliminin amacını ve işini oluşturan “geçmişin anlaşılması”, bugünün ve geleceğin de daha iyi anlaşılmasını sağlar. Tarihsel süreç süreklidir; bugünün geleceğe nasıl yansıyabileceğini bilemezsek, geçmişin bugüne nasıl dönüştüğünü hiç anlayamayız.       

   ( Edward Halt Carr)

Anadolu Uygarlıkları içinde en önemlilerinden olan Hititlerin kökeni hala tartışmalıdır. Ancak Hititlerin Anadolu’nun yerli halkı olmayıp dışarıdan geldikleri kesindir. Batı dünyasındaki bilim adamlarının üzerinde anlaşmaya vardıkları Hititlerin Hint – Avrupa kökenli bir kavim oldukları yolundadır. Konuştukları dil ve ataerkil yapısı ve diğer kültür özellikleri bu görüşü destekler niteliktedir. Ancak Hititlerin nereden göç ettikleri tam olarak açığa kavuşmamıştır. Ancak son yapılan araştırmalarda Hititlerin Orta Asya’dan gelen Türk topluluğu olduğu söylenmektedir.

 Hititleri döneminin en güçlü devletleri arasına girmesine nedeni; demir madenini işlemeleridir. İnsanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir. Demiri, ilk defa Hititler keşfetmişlerdir. Hititler, M.Ö. tahminen 2000 yılları civarında demir cevherini odun ateşi üzerinde kızdırdıktan sonra tekrar tekrar döverek büyük ölçüde arındırılmış demir elde etmişlerdir. Böylece günümüzde demir çağı olarak bilinen dönem, Anadolu’ya yerleşen Hititler tarafından başlatılmıştır.

Hititler demir cevherini eriterek, ilk önce silah yapımında daha sonra da günlük hayatı sürdürmeye yarayan araçların yapımında kullanmışlardır. Batıda Ege denizi’ne, güneyde Suriye’ye kadar genişleyen Hititlerin yenilmezlikleri, özellikle bütün milletlerden önce demirden faydalanmalarından kaynaklandı.

Bu bilgiler ışığında Hititlerin Elbistan ile olan bağlantılarına bakalım. M.Ö.2000 yılı başlarında, Hititler Anadolu'da bir devlet olarak ortaya çıkmışlardır 20.yy kadar bu Ulus hakkında yeterli bilgi yoktu. 1828–1830 yılları arasında Anadolu’yu gezen ünlü gezgin Charles Texier, Çorum yöresinde gezerken Boğazköy'deki yazılı kaya kabartmalarını görmüş, bu eserlerin Roma ya da Yunan eseri olmadığını anlamış, ancak hangi ulusa ait olduğunu belirleyememiştir. Hititlere ilişkin yeterli bilgi ancak 1906 'da Boğazköy kazılarında bulunan çivi yazılı tabletlerin 1917 yılında çözülüp okunmasıyla sağlanmıştır. Şimdilik bilinen kayıtlara göre Hititler Anadolu'da devlet kuran ilk ulustur.

Hititlerin büyük kentlerinin bugünkü yerlerinde (Boğazköy- Alişar-Karahöyük-Alacahöyük) adlı yerleşim yerleri vardır. Yapılan kazılarda elde edilen Hitit eserlerinin çoğu Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.

Yrd. Doç.Dr. İlyas Gökhan ve Yrd.Doç. Dr. Selim Kaya’nın ortak çalışması olan “İlkçağdan Dulkadirlilere Kadar Maraş” adlı eserlerinde Asur Koloni Çağ ve Hititler Dönemini ile ilgili bu  bölgeyi şu şekilde yazmaktadırlar.

“ Maraş ve Elbistan, M.Ö. 1975 ile 1723 yılları arasında Anadolu’da yaşanan “Asur Ticari Koloniler Çağı” denilen zamanda bu koloni çağının Anadolu’da ki merkezi olan Kaniş- Kültepe ile Asurların merkezi olan Ninova arasında bulunmaktaydı. Kültepe’de çıkan tabletler üzerinde buranın etrafında bulunan mahalli krallıklardan bahsedilmektedir. Bu mahalli kralıklardan Mama ve Luhuzatia şehirlerinin Maraş bölgesinde olduğu tahmin edilmektedir. Özellikle Mama şehrinin Maraş ile Göksun arasında Tekir civarında olması muhtemeldir. Luhuzatia (Lawazantiya) şehrinin ise Elbistan’da bulunduğu öne sürülmektedir.  Kültepe’den çıkan tabletlerde Mama şehri kralı ile Kaniş şehir devleti arasında anlaşmaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu sırada tabletlerde Mama kralının Anum-Hirbi, Kaniş kralının ise Warsama olduğu yazılıdır. Bu anlaşmada Mama şehrinin Asur krallığı ile Kaniş arasında olduğu tahmin edilmektedir. Yine bu tabletlerden anlaşıldığına göre Mama şehri yakınlarında Taisama ve Sibiha şehirleri bulunmaktadır. Bu iki şehir yöneticilerin ayaklanmaları üzerine Mama ve Kaniş kralları kendilerine karşı başlatılan bu ayaklanmaları bastırmak amacıyla onların üzerine ortak askeri hareket düzenlemişlerdir.

Bu Kaniş kralının M.Ö. 1811- 1776 yılları arasında hüküm süren Asur kralı Samsi-Adad ile çağdaş olduğu tespit edildi. Mama şehrinin Maraş ile Göksun arasında olduğu tahminler arasındadır. Bilhassada Hasancıklı’nın kendisi veya hasancıklı civarında olması kuvvetle muhtemeldir. Ceyhan nehrinin yukarılarında bir yol üstünde ikinci bir Hitit(Eti) yerleşim yeri olması da gerekmektedir. Bunun da Tekir olma ihtimali vardır.. Mama şehri ile ilgili bir iddia daha vardır, bu şehrin Andırın tarafında olacağı belirtilmekte. Çünkü Kültepe Tabletlerden bu şehrin dağlık bir bölgede olduğu anlaşılmaktadır. Mama krallığı halkının Asya kökenli olabileceği dolayısıyla Urartulara akraba olan Hurriler olduğu da tahminler arasındadır. Bunlardan Maraş’ta yaşayan Hurriler ile Kayseri’de yaşayan Hititler arasında yakın bir dostluğun olduğu anlaşılmaktaydı. Mama şehri kralı Anum – Hirbi’nin adı kendisinden 1000 yıl sonra yaşayan Asur kralı III. Salmanassar’ın yazdırdığı (M.Ö. 858-824) Monoligt kitabesinde geçmekte olup onun Atalur dağına heykelinin dikildiği belirtilmektedir.

Kaniş tabletlerinde, Mama şehrine ait pek çok sayıda tüccardan bahsedilmektedir. Ayrıca bu tabletlerden her iki şehre ait tüccarlar arasında ki ticari ilişkiler ile alıp sattıkları mallar hakkında bilgiler edinilmekte mümkündür. Bu bilgilerden Mamalı tüccarların kumaş üretiminde usta oldukları, bunları Asurlu tüccarlara sattıkları dolayısıyla bu şehrin bir tekstil merkezi olduğu anlaşılıyor. Mama kumaş ve postu gibi eşyaların bu sırada markalaştığı anlaşılmaktadır. Bütün bu tabletlerden anlaşıldığı kadarıyla Mama bir ticaret şehri olup birçok bölgeden tüccarlar buraya uğramaktaydı. Ayrıca Mama şehri halkının gümüşten iki kat daha değerli bir madeni işleyip sattıkları da tespit edilmektedir.

Kültepe tabletlerinde geçen Lawazantiya (Luhuzatia)  şehrinin ise Elbistan’da hatta Karahöyük’te bulunduğu ileri sürülmektedir. Asur tüccarlarının ticari etkinlikte bulunduğu bu şehirde bu dönemde Asu isminde bir kral hüküm sürmekteydi. Kültepe tabletlerinde dikkat çeken konulardan biride Luhuzatia (Lawazantiya) şehri tüccarlarının kaçakçılıkla uğraşmasıdır.  Bunun yanında da şehir halkı yün, koşum takımları ve koyun satarlardı. Koloni çağında Mama ve Lawazantiya şehirlerinin önemli ticaret merkezi olduğu görülmekte olup her iki şehirde Mezopotamya ile Anadolu’nun arasında ticaret yolları üzerindeydi. Mama şehrine uğrayarak buradan aldıkları kumaşları Kaniş’e götürüp satmakta, dönüşlerinde ise Lawazantiya ‘ya uğrayarak ülkeleri için ihtiyaç duydukları yün ve diğer eşyaları satın alarak Asur’a götürmekteydiler. 

Ayrıca bir şehrin daha olduğu tahmin edilmekte isede bugüne kadar, bölgede ciddi bir çalışma yapılamadığından kesinleşememiştir. Ancak son dönemlerde yapılan yüzey çalışmalarında bu şehrin bugün ki Elbistan’ın Burtu Mahallesi(köyü) olması ihtimali vardır. Son zamanlarda yapılan çalışmalarla adının Buruddum veya Burutdum adı ile şehir izine rastlanmakta çünkü günümüzde bu bölgeye yakın Burtu Köyü ismi vardır. Bu isim evrelerden geçerek bugün ki halini aldığı tahmin edilmektedir.

Hititler zamanında batıda Silifke- Mersin’den başlayarak doğuda Antep, Maraş ve kuzeyde Kayseri- Sivas sınırına dayanan Tufanbeyli(Şar-Komana)arasında Kizzuwatna Krallığı bulunmaktaydı. M.Ö. 1500-1400’li yıllarda görülen bu devletin oldukça güçlü olduğu ve Hititlerin bunlara saldırmaktan çekindikleri anlaşılmaktadır. İlk Hitit krallarından I. Hattuşili (M.Ö.1650-1620) Kuzey Suriye’ye doğru seferler yapsada Kizzuwatna ülkesine saldırmıyordu. Hattuşili bir seferinde ise bu devletin en doğusunda bulunan Salahsuwa kentini kuşatır. Bu devletin Hititlerle anlaşmalar yaptığı anlaşılmaktadır. Bu devlet 1300’lere doğru zayıflayıp Hititlere katıldı.

Bu sıralarda Maraş bölgesi de bu krallığın sınırlarına dahil olup Yukarı Ceyhan bölgesinde Lawazantiya şehri vardı. Yukarıda bahsi geçtiği gibi önceleri bağımsız şehir devleti olan bu şehir daha sonra Kizzuwatna Krallığına bağlanmış olduğu tahmin edilmektedir. Kadeş savaşında Mısır Firavunu II. Ramses’le savaşan ve yaralanan II. Muwattalli (M.Ö.1309-1279) ülkesine dönerken Adana Ceyhan yakınlarında ölmüştür. Mezarıda tahminen oradadır. Bu kralın yerine oğlu Urhitesup III. Murşili (M.Ö.1275-1267) adıyla tahta çıktıysada amcası Hattuşili yeğeninin krallığını tanımayarak onun Mısır’a kaçmasına neden olmuştu. Hattuşili Kadeş Savaşı dönüşünde İslahiye, Maraş ve Kayseri üzerinden Hattiye ‘ye dönerken bu yol güzergâhında bulunan Lawazantiya şehrine uğrayıp buranın Hurri rahibi olan Pentipsarri’nin kızı Puduhepa ile evlenmiştir.

Hititler zamanında Elbistan ve Maraş bölgelerinde bulunan eserlere bakıldığıda hiyeroglif ile yazılmış Luvice dilinin kullanıldığı görülmektedir. Luvice Çukurova ve Orta Anadolu’da Hititçenin yanında kullanılan bir dildi. Bu dilin Hititçe ile de birçok ortak yönleri bulunmaktaydı. Aynı sıralarda Elbistan ve çevresinde konuşulan diğer bir dil ise Hurri lisanıydı. Maraş civarında olduğu tahmin edilen Mama krallığının hükümdarının Kaniş kralına yazdığı bir mektupta Hurrice isim ve kelimelere rastlanmaktadır. Kizzuwatna Krallığı topraklarında Luvice ile birlikte Hurice de konuşulmaktaydı.  

Hititler zamanında günümüzde Afşin’in bir kasabası olan Huni(Hunu)’de önemli bir yerleşim yeriydi. Günümüzde kale olarak bilinen kasabanın ortasında Huni (günümüzde ismi Arıtaş’dır)  Höyüğü Hititlerden kalmıştır.

Elbistan ve Maraş çevresinde Hititlere ait birçok eser çıkarılmıştır. Ancak 1967 yılına kadar başta Maraş olmak üzere ciddi anlamda bir müze olmadığından çıkarılan eserler Gaziantep, Adana, Ankara ve İstanbul’da bulunan müzelere götürülmüşlerdir. Maraş Aslanı olarak bilinen eser bile bölgemizde değildir. İstanbul’da sergilenmektedir. Elbistan ve Maraş’ta yer üstünde bulunan Hititlere ait eserler ise korunamadığı için tahrip olup gitmektedir. Buna en örnek Elbistan–Darende arasında bulunan Hitit aslanlarının günümüzde iyice tahrip olmasıdır. Bu bölgelerde çıkartılan birçok eser 19’ncu yüzyılın sonları ile 20.yüzyılın başlarında Hristiyan misyonerleri tarafından Avrupa ve Amerika’ya kaçırılmışlardır.

Besim Atalay, Amerikalı misyonerlerin Maraş’tan 60 adet eski eseri Amerika’ya kaçırdıklarını ve bunların New York müzesinde sergilendiğini belirtmektedir. Söylentilere göre Ermeniler Maraş’ta kale çevresinde buldukları çok sayıda Hitit heykelini, evlerine taşırlar ve daha sonrada Amerikalı ve Fransızlara para karşılığı satarlar. Bu eserleri alan Amerikalı ve Fransızlar kapitülasyonların tanıdığı serbestlikle ülkelerine kaçırırlar.

                                                          

ADNAN GÜLLÜ

Tarih Araştırmacısı

 

Faydalanılan kaynaklar

Anadolu Uygarlık Ansiklopedisi (İstanbul 1982)

Türk Arkeoloji Dergisi (Kılıç Kökten, “Anadolu Maraş Vilayetinde

Tarihten Dip Tarihe Gidiş” 1960

Karahöyük Hafriyat Raporu (Prof.Tahsin Özgüç- Dr.Nimet Özgüç)

Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi (Sayı 9 -2009)

Maraş Tarihi (Doç.Dr.İlyas Gökhan-Ukde yayınları 2011)

Elbistan Ovası’nın Geç Hitit Şehir Devletleri Dönemindeki Önemi Üzerine Genel Bir değerlendirme “Türk Arkeoloji ve Etnoğrafya Dergisi 9: 9-18” Ali Çifçi

Anadolu Kültür Tarihi Ekrem Akurgal Tübitak yayınları 67 Hatti uygarlığı

Maraş Tarihi ve Coğrafyası (Besim Atalay İstanbul 1924)

Asie Mineure (Küçük Asya -Charle Teıxer İstanbul 1923)

Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi (Bilge Umar İzmir 1982)

Larousse Ansiklopedisi- Grand Master Ansiklopedisi – Dictionnaire Ansiklopedisi- Thema Larousse Ansiklopedisi - Yurt Ansiklopedisi

İlkçağdan Dulkadirlilere Kadar Maraş

(Yrd. Doç.Dr. İlyas Gökhan, Yrd. Doç. Dr. Selim Kaya Ukde yayınları 2008)

Hunlar ( Lev Nikoloyeviç Gumilev) Selenge yayınları

Explor Atıons In Hıttıte Asıa Mınor (1929) Hans Hennıng Von Der Osten

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan GÜLLÜ Arşivi