Abdulbaki GÜNIŞIĞI

Abdulbaki GÜNIŞIĞI

Umur-I Şarkıyye Dairesi Ve Nuri Paşa

Umur-I Şarkıyye Dairesi Ve Nuri Paşa (Kafkas İslam Ordusu Kumandanı) Nın Kayıtlarında Senüsilik (Seyyidler, Şeyhler) V.S

Kuzey Afrika’nın saltanat merkezine uzaklığı dolayısı ile oraya Anadolu’dan asker göndermenin imkanı kalmamıştır. İstanbul bunun üzerine teşkilat-ı mahsusa eli ile oralara gönüllü subaylar göndererek yerli insanlardan bir savunma teşkiline çalışır. Mısırda İngilizlerin işgaline, fas, cezayir ve Tunus ta Fransız ve İtalyanların işgallerine karşı, onlara hasım olan İspanyollardan ve teknik olarak ta Almanlardan yararlanarak kuzey afrikadaki Müslümanların kurtuluşu için çalışma başlatılır.

   Bu çalışmaların merkezi olarak Fas seçilir ve Fransızların işgali ile Fas krallığı elinden alınan Mevlay Hafız ile teşkilatı mahsusanın subayları irtibat kurarlar. Türk milletinin asla anlamayacağı hadiselerde bundan sonra başlar. Kendi vatanının selameti ve İslam gayreti ile çalışmasını umduğumuz bu insanların arzu ve istikametleri teşkilatı mahsusanın kayıtlarına ve özellikle daha sonra oralara gönderilen büyük mücahid ve şehid Nuri Paşa (Enver paşanın kardeşi) nın kayıtlarında yerini büyük gönül kırıklıkları şeklinde alır.

   Mevlay Hafızla cihad için ilk görüşen binbaşı Tahir bey dir. Mevlay hafız cihad için istediği şartları binbaşı Tahire yazdırıp,hilafet merkezine gönderir.1- Mevlay hafız fas üzerindeki saltanat hakkının Osmanlı devleti,Almanya ve Avusturya-macaristan tarafından tanınmasını ister.2-Fas kabilelerinin genel ayaklanmalarını hazırlamak ve lehte sonuçlanmasını sağlamak için gereken paranın Osmanlı devleti ve Almanya tarafından Mevlay Hafıza verilmesinin garanti edilmesi,3-Halen devam eden harbin sonunda, eğer Mevlay Hafızın Fas ta kalamayacağı bir durum ortaya çıkar ve buradaki bütün malına mülküne el konur ise Osmanlı devletinin kendisine istanbulda bir sayar ve mevkisine uygun maaş vereceğini taahhüt etmesini ister.

  Bunlar teşkilatı mahsusanın her yerde karşılaştığı, ülkesi için cihad eder iken dahi kendi nefsini düşünen ve ülkesine ve cihada inançlarının ne durumda olduğunu gösteren ilk kayıtlardır.

    Bu arada hariciye nezareti mevlay hafızla yapılacak iş birliğine şüphe ile bakmaktadır. Bu şüphenin sebebi ise oralardaki bir çok önde gelenin de içinde bulunduğu manevi yoksunluktur. Enver paşa hariciye nezaretine mevlay hafızın gösteriş meraklısı, işrete düşkünlüğü gibi zaaflarını doğrular mahiyette cevap verir. Zamanında Fransızlar onun bu zaaflarından faydalanmışlardır. İslam âleminin içinde bulunduğu zor şartlarda, güya toplum önderi olduğunu kabul ettiğimiz kişilerin bu zaafları istiklal mücadelesine çok büyük zararlar vermiştir. Fakat fastaki Müslümanların kurtuluşu için elde olan az kişilerden birisidir.

   O günlerde birçok aşiret halifenin yanında cihada katılsalarda, Fransızların, İtalyanların ve Almanların para ve çeşitli madalyalar ile yanlarına çektikleri birçok aşiret reisinin varlığıda acı bir gerçektir. Bu güya müttekifikimiz olan Almanyada bu insanların paragözlülüğünü çözmüş ve arkamızdan kendi lehine çalışmalar için teşkilatı mahsusa subaylarından gizli olarak para gücünü kullanarak bu coğrafyada kendi yerini sağlamlaştırma gayreti içine girmişti. Kendi vatanlarını savunmak için devletten para isteyen bu insanlar ile canı gönülden vatan müdafaasına katılan aşiretler arasında teşkilat zor günler yaşamıştır.

   İstediği bir çok şey karşılanmasına rağmen, fasa gitmemek için direnen mevlay hafızla ilgili son olarak Tahir bey şöyle yazmıştır. Barselonada lüks içinde yaşayarak, bazı güçlü müttefiklerimizin üzerinde hiçbir etkisi olmaksızın görüşmesinin nasıl olupta Faslıları harekete geçireceğini merak ediyorum der.

  Fakat genede teşkilatı mahsusanın buradaki çalışmaları ve çeşitli isyanları tertiplemeleri sayesinde Fransa buradaki sömürgelerinden tek bir asker dahi çanakkaledeki savaşa gönderemez. Mevlay hafızda yavaş yavaş Osmanlı devletinin yanında yer almaya başlar. Fakat aşiretlerin para ve makam istekleri hiç bitmez.O zamanlar elimizin ulaşamadığı bu yerlerde almanlar aracılığı ile ulaştırdığımız silahlar ve para ise gecikerek yerine ulaşıyor buna mukabil Fransızlar, almanlar ve İtalyanlar çok rahat para ile bazı aşiretleri yanlarına alabiliyorlar idi.

   Para ile alınamayan mücahitlerden biriside doktor Muhammed el belkıti idi. Gönülden cihad eden bu insan, İslam halifesinin bayrağı için can siperane cihad ediyor du.

     Şimdi libyada ordu mensuplarımızın olduğu Trablusgarp İtalya tarafından işgal edilmek istenir. Burası gerek Osmanlı devleti , gerek İslam alemi için önemli bir yerdir.Orta Afrika içlerine İslam medeniyetinin yayılma kapısı burasıdır.Buranın elde kalması için genç Osmanlı subayları gönüllü olarak buraya koşarlar. Bu subaylar binbaşı Enver, yüzbaşı Mustafa kemal,binbaşı Ali Fethi,Yüzbaşı Rauf, yüzbaşı Süleyman Askeri,üsteğmen nuri, ve daha bir çokları Bingazi, tobruk ve derne de İtalyan ve diğer işgalci kuvvetlere karşı yerli insanlardan oluşturdukları birlikler ile mücadeleye giriştiler. Fakat kafkasyada, balkanlarda, ortadoğuda ve nerede ise sınırımızın her yerinde savaş halinde olmamız buraya silah ve güç kaydırmamızı engellediğinden, neticede trablusgarpı boşaltmak zorunda kaldık. Buna rağmen subayların bir kısmı ülkeye dönmeyerek yerli cihadcılar ile mücadeleye devam etmişler ve senüsi mücahidler ile yapılan cihad Müslümanlara güç verir ve İtalyanlar gerilemeye başlarlar.

    Senüsilik cihadı güçlendirir iken, aynı zamanda Osmanlı devletinin buraya atadığı subay ve sivil memurların kontroluna girmeyi kabul etmezler. Osmanlının para ve silah yardımını kabul eden bu seyyidler kendi başlarına buyruk ve yönetimin ellerinde olması için, Türk subayları dinlemedikleri gibi oranın yerlisinden olup oraya vali olarak atanan Süleyman el baruniyi tutuklamaktanda çekinmezler. Bu cihadın önünde görünen şeyh ahmed el senüsi ise İngilizler ile anlaşmalı olup, kanal harekatı ile mısıra ulaşmak isteyen Osmanlı ordusuna gerekli desteği vermemiş ve bunu silah ve erzak yokluğu ile açıklasada, teşkilatı mahsusa onun İngilizler ile ilgisini tesbit etmişti.

    Senüsilik ile alakalı bir çok seyyid bu cihada katılsa bile,seyyid Ahmet eş şerif es senüsi İngilizler ile iyi geçinme derdindedir.Cihada katılışı ise gönüllü değildir. Kendi makamını koruma derdinde durumu idare etmenin gayretindedir.Bütün bu tespitler bizzat teşkilatı mahsusa ve geleceğin nuri paşasının tesbitleri olarak Enver paşaya ulaştırılmıştır.

   Yinede Türk subay ve askerinin disiplini ve çalışkanlığı sayesinde senüsilerden oluşturulan birlikler İtalyanlara zor günler yaşatmışlardır. Uzaklığın vermiş olduğu erzak ve mühimmad temini ise bu başarıların devam etmesine en büyük engel olmuştur. Seyyidlerin mücahadeye devam etmesi için teşkilatı mahsusa devletten onlara bingazi ve civarında kaldıkları sürece ve geçici olarak etkili olabilmeleri için, seyyid Ahmet eş şerif es senüsiye ferik, seyyid mehmed el idrisiye mirliva,seyyid rızaya miralay, seyyid safiyüddine de kaymakam rütbelerinin verilmesini talep eder. Fakat devlet bu savaşın neticesinde kendi yerini almak isteyen bu insanlara fırsat vermemek için, nuri paşaya o zamanlar paşa değil, geçici olarak fahri olarak feriklik ve padişah yaverliği kordonu takılmasına emir karar verir. Böylece savaştan sonra seyyid Ahmet eş şerif es senüsinin devletin önüne geçmesine izin verilmez.

    Seyyid Ahmet eş şerif es senüsi ise kendisine naib üs sultan unvanı verilmesini talep eder. Bu ünvanın verilmesi halinde burada daha etkili olacağını bildirir. Bu rütbelerin ardından seyyidlere yüklü miktarda maaşta bağlanır. Çeşitli madalyalar ve değerli hediyeler ile de devlete bağlanmaları temin edilmeye çalışılır. Dikkat ediniz, bir cihad var ve o cihad için gönüllü savaşması gerekenler içinde ilk yeri seyyidler ve şeriflerin almasını bekleyen Müslümanlar ile makam ve mevkii peşinde devleti zordan zora sokan seyyid ve şerifler ile uğraşılmıştır. Bunlardan en meşhuru ise yüzbinlerce Türk askerinin kanının akıtılmasına ve haremi şerife hristiyan ayağının girmesine vesile olan şerif Hüseyin ilk başta yer almıştır. Hz. Hasan nın soyundan gelen bu insan, İslam aleminde yaptığı ihanetle anılmıştır.

    Nuri paşa devletin merkezine yazdığı yazılarda seyyid Ahmet eş şerif es senüsinin kendi başına buyruk olarak savaştan sonraki tavrı ile bu toprakların Osmanlı devleti ile bir bağının kalmayacağını anlatmak için telgraflar çekmiştir. Tıpkı şerif Hüseyin gibi o da istiklalin peşinde idi. Türk subayları onun İngilizler ile irtibata geçmesini önlemek için çeşitli tedbirler alıp, İngiliz işgaline direnen mücahidler ile beraber olması için çok gayret sarfetmişlerdir.

    Bütün bunları bilen İngilizler ise seyyid ahmedi kendi yanlarına çekmek için, ona bazı tekliflerde bulunurlar. Bunların farkında olan nuri paşa, durumu istanbula şöyle bildirir. İngilizler, Mısırı Osmanlı ordusuna karşı müdafaa edemeyecek olurlarsa, burasını seyyide terk edeceklerini ve icab eder ise, kendisiyle beraber Osmanlıya karşı , seyyidin hakkını müdafaa etmek için, harp edeceklerini ve Osmanlının mağlubiyeti halinde, kendisinin sultanlığını tasdikle mısır çölünden bir kısmını  vereceklerini teklif ettiler der.

     Bu teklifler seyyidin hoşuna gittiğinden, İngilizlere karşı en ufak bir kalkışmaya dahi izin vermek istememektedir.Müslümanların hürriyet ve cihad için kalkıştıkları bir zamanda seyyidlerin ve şeriflerin makam ve sultanlık için, İslam düşmanları ile yaptıkları açık ve gizli anlaşmalar maalesef o günün teşkilatı mahsusa subay ve mensupları tarafından öğrenilmiş ve İslam halifesine ulaştırılmıştır.

     Bütün bu gelişmeler karşısında teşkilat-ı mahsusa subayları bir oldu bitti ile seyyidden habersiz İngilizlere karşı harekata kalkışınca, açıktan İngiliz taraftarı görünmemek için kendiside savaşa katılır,fakat bu kalkışmanın müsebbibi olarak gördükleri teğmen Ahmet Muhtarı birkaç fedai bedeviye şehid ettirirler.Fakat gönüllü olarak cihada iştirak etmediklerinden başarılı olunmaz, Nuri paşa burada yaşanan başarısızlıkta, seyyidin müdahale ederek matruh karşısındaki kuvvete katılan topçu kumandanını geri çağırıp hapse atmasına, kendi yanında bulunan iki taburla, top ve makineli tüfeklerin geçici bir süreliğine de olsa matruh civarındaki kola katılmalarına izin vermeyişinin etkili olduğunu söylemektedir. Bu gelişmeler üzerine seyyid Ahmed eş şerif es senüsi ile İngilizlerin arasını bulmak üzere sudan dan gelen şeyhlerin kişisel çıkar peşinde koşmaları ve para koparmaya çalışmaları yüzünden istenilen sonucu elde edemezler.Seyyid arada bir kendisine yakınlık gösteren almanlarada inanıp kendini mısırın sultanı olacağını inandırmıştır. Bu konuda Osmanlı devletini atlayarak almanlar ile de görüşür. Bu arada seyyidler arasında gelecekte kimin önde olacağının mücadeleleride bu günlerde verilmekte ve Osmanlı devletinden gelen yardım ve hediyeleri kendisi vermiş gibi yaptığından diğer seyyidler seyyid Ahmet eş şerif es senüsi ile çekişmektedirler. Görüldüğü üzere ortada bir cihad yok, gelecekte mısırın sultanı olma hesabı ile şehid olanlar hiç kimsenin umurunda olmadan bir İngilizler, bir İtalyan ve Almanlarla görüşmeler yapmaktalar ve Osmanlı devletinin yanında olduklarını göstermek içinde oyun oynamaktadırlar.

     Nuri paşa gözlemlerinin neticesinde istanbulu çektiği telgrafta afrikada hükümet doğrudan doğruya idareyi kendi eline alıp sünusi veya diğer ailelere bırakmasın, Hiç den meydana çıkan bu adamlar ileride devleti tehlikeye düşürürler demiştir. Trablusgarptaki büyük oyunun vazgeçilmez yerli siyasi aktörleri hakkında Nuri Paşanın tespitleri dikkat çekicidir. Zafiri ailesinden Ömer Zafiri ile görüştükten sonra şunları söyler. Burada din arkasından zahmetsizce para ve şan temin eden afrika dindarları gibi İngilizlerin kendisine yalnız onlar tarafında olması için, ölünceye kadar senede on bin lira maaş bağladıklarını ve onun bin lirasını aldığını belindeki keseyi çıkararak bana gösterdi….. Devleti daima emmeğe ve tehlikelere düşürmeğe müsaid olan sünusiler ve zafirilik gibi aksamın reislerini iş göremeyecek bir hale sokmak lazımdır diyerek bir tesbip yapar. Bu arada Almanlarında güya müttefikimiz gibi görünür iken, Türkler ve Araplar arasında zıddiyet meydana getirmeye çalıştıklarını istanbula bildirir.

       Seyyid Ahmet Nuri Paşaya sana güvenmiyorum, mısır meselesinde benim konumum ne olacak belli olmalıdır diyerek karşı çıkar. İngiliz ve Almanlardan almış olduğu iltifat ve sözler üzerine, mısıra karşı yapılacak bütün harekatlara katılmayacağını ifade etmekten çekinmemiştir.Meselenin bir cihad olmadığı, sadece makam ve para için güya cihadın içinde olduğunu gördüğümüz bu seyyidler akan kanın vebalini üstlerinde taşımaktadırlar. Bu arada istanbula çektiği telgraflarda seyyidin istediği silah ve mühimmadları mısıra yapılacak harekattan çok kendi için istediğini ve biriken silahlar ile kendi istiklali için uğraşacağını ve bunun müsebbib olarakta gördüğü bir Abdusselam adındaki bir doktorun olduğunu, bu askeri doktorun Araplığın en büyük taraftarı ve hükümetimizin de düşmanı olduğunu ve seyide istiklal fikrini telkin edenlerden birincisi olduğunu ifade etmiş ve bu adamın hakkının idam olduğunu bildirmiştir. Hristiyan işgaline karşı İslam beldelerini savunan anadolu Türkü kan içinde boğuşur iken, seyyidler ise Araplık ve kavmiyetçilik yaparak Türk devletinin altını oymakta ve bu günkü arap aleminin perişan halini hazırlamaktadırlar. En sonunda Bir-i Tunus muharebesinden sonra kendisinin atadığı yerli komutanlara Nuri Paşanın emrinden ayrılarak, kendine katılmaları hususunda yazılı ve sözlü uyarıda bulunur. İngilizlere de bu harekata Türkler sebeb oldu. Ben kendileriyle müttefik değilim. İşte gidiyorum. Onlarla uğraşınız diye yazmıştır. Bu yazı üzerine ordugah firarlarla boşalır. Bütün bunların üzerine seyyid Nuri paşaya elindeki imkanlar ile savaşa devam edemeyeceğini, yeni silah ve mühimmad ile erzak temini için bizzat istanbula gitmesini tavsiye eder iken, aynı zamanda aşiret reislerine yazdığı mektuplarda ise İngilizler ile yapılacak muharebeler için Türklere asker yardımı yapmamalarını söyler.

   Özetle Nuri paşa seyyid ahmedin samimiyetsizliğinden verilen mücadelede başarı gösterilemediğini istanbula yazar. Buradaki bazı arap ileri gelenlerin Osmanlı Türk düşmanlığı ile seyyide arap halifeliğini teklif etmeleri ve almanyanın el altından kendisini desteleyeceğini söylemesi ve bütün Avrupa devletlerinin bu konuda kendisinin yanında yer alması ile kuzey afrikadaki çabalar boşa gitmiştir. Bu arada seyyidlerin kendi aralarındaki iktidar mücadelesini Avrupalı işgalciler de iyi kullanmışlardır. Bu keşmekeşte Nuri paşa yazdığı notlarda bunlar menfaat temini için teklif olunan her işi kabul eder ve iş bitincede vazgeçerler demiştir.Fakat seyyidlerin bu tutumunu bilen aşiretlerin Osmanlı subayları ile işbirliği sayesinde Trablus ve cıvarında işgalciler başarılı olamazlar.Sudanda büyük mücahid Ali Dinar bunlardan birisi idi.Ali Dinar devletin cihad çağrısına büyük bir inançla katılmış ve şehid oluncaya kadar davasında sebat etmişti. Son yıllarda Sudan Darfurda yapılan ve cumhurbaşkanımızın adını taşıyan çok güzel bir hastane  özel odasında bu büyük mücahidin torununun ağırlanmış olması devlet geleneğimizin devam ettiğinin bir göstergesi olarak iftihar sahifelerimizde yerini almıştır.

   Seyyid idris İtalyan ve İngilizler tarafında para ile satın alınınca, kafiri bırakarak Osmanlı subay ve memurlarına karşı şiddet kullanmaya ve hakaret etmeye başladı. Bu memurların yerine kendi adamlarını atayan seyyid, aynı zamanda Osmanlı devletinden para sızdırmak içinde güya devletin yanında görünüp devleti yanıltmaya çalışıyordu. Bu şahsın hükümet parasını dağıtmakta pek cömert olduğunu yazıyordu. Seyyidlerin bu kadar ihanetine rağmen, hal Osmanlı devletin bağlılığını ve sevgisi hiçbir zaman esirgemiyordu. Tıpkı bu gün olduğu gibi bayrağımızın göründüğü her yerde bayram havası esiyordu.

    Devletin oraya vali olarak atadığı yerlilerdin Süleyman el baruni beğ, bu gün trablusgarpta devlet-i osmaniyenin en büyük düşmanı İtalyanlardan daha çok sünüsilerdir demiştir. Nuri Paşa da aynı kanaattadir. Bir diğer yazısında afrikada ki mevcud tarikat-i medeniye şeyhi ömer Zafir efendi şarka hareketimiz esnasında bize iltihak etmiştir.Kendisi pek para canlısı olduğundan maaşının otuz liradan aşağı olmasına razı değildir diye yazmıştır.Sünisilerin önde gelenlerine ve bunun gibi şeyhlere sürekli büyük meblağlarda maaşlar savaş boyunca ödenmiştir. Bu ödemelerin kesilmesi veya azalması halinde, hemen taraf değiştirecekleri aşikar olan bu insanlar, gerçekten seyyid olabilirmi, yaptıkları cihadmıdır bunu okuyanların insafına bırakıyorum.

       Yazımın biraz uzun olduğunu biliyorum. Teşkilat-ı mahsusu, yeni adı ile umur-ı şarkiye dairesinin kuzey afrikada mısıra karşı yapılacak taarruzlarda ve kuzey afrikanın İtalyan ve Fransız işgaline karşı direnişini örgütlemek için yaptığı bütün çalışmalarda dini kisve sahibi insanların nasıl bir ihanet içinde para ve mevkii peşinde koştuklarını belgelenmiştir.Halkın ise daima devletin yanında yer aldığı az bir kısmın bu seyyidlere itimat ettiği ortadadır. Fakat para ile satın alınan bir çok aşiret bu seyyidler ile bir olunca ortaya bir başarı çıkmamış ve devletin merkezi İstanbul bizzat tehlike altına düşünce buradaki subayların ayrılması ile avrupanın işgali de kolay olmuştur.

     Arap devletleri ile yapılacak bütün işbirliklerinde bölge bölge ve aile aile yapılan bu tesbitler bize bu gün ışık tutacak, kiminle bir olup kime dikkat etmemiz gerektiğini çok açık olarak ortaya koymaktadır. Bu gün kuzef afrikada yanımızda olanların büyük bir kısmının da aslen Türk olduğu ayrı bir gerçektir. Tarih bir ders alma hazinesidir almak isteyene. Vesselam.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulbaki GÜNIŞIĞI Arşivi