TORPİLLİ DİPLOMA

1970’li yıllarda İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri henüz kurulmamıştı. İlçelerde ilköğretim müdürlükleri vardı. İlkokulu dışarıdan bitirme sınavları ilkokullarda yapılıyordu. Ramazan Polat, Namık Kemal İlkokulu’nun müdürüydü. Afşin-Elbistan A Termik Santralinin hem inşaatı devam ediyor, hem de sosyal konutlar lojmanlar, tesisler hızlı bir şekilde yapılıyordu. TEK’te, TKİ’de, belediyelerde,                                                                                                                          Santralde    ve  sosyal tesislerde yardımcı   hizmetler      sınıfında             çalışacak       elamanlara; bekçiye, aşçıya,çaycıya,garsona,treziye,bulaşıkçıya,temizlikçiye,itfayeciye,şoföre,hizmetliye,sekretere kısacası birçok elamana ihtiyaç vardı.Yardımcı hizmetlerde çalışacak kişiler için, koşullardan biri de en az ilkokul  diploması zorunluydu.

İlçede büyük bir işsizlik vardı.Fabrikanın zehrinden birinci derecede etkilenen insanların işe girmesi gerekliydi.Bu konuda siyasi partiler de aynı görüşteydi.İktidar partisi işe elaman almada daha etkiliydi.

O yıl ilkokulu dışarıdan bitirme sınavı Namık Kemal İlkokulu’nda yapılacaktı.Müracaat çok fazlaydı.

Okul Müdürü Ramazan Polat,iyi  niyetle  sınavda görevli öğretmenlere:

---Arkadaşlar,ilkokulu dışarıdan bitirmeye giren kişiler işsizdir.Bu insanlar, ilkokul diploması sayesinde devlet dairelerinde,belediyelerde, Afşin-Elbistan A  Termik Santrali’nde, TKİ’de,

TEK’te, memur,işçi ve yardımcı hizmetler kadrosunda çalışacaklar;iş sahibi olacaklardır.Bizler de bundan dolayı, sınav sorularını kolay soralım.Elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışalım,dedi.

Öğretmenlerden bazıları, müdürün konuşmalarını olumlu karşılarken bazıları olumlu karşılamadı.

İlkokulu dışarıdan bitirme sınavına  katılım fazla oldu.Bütün sınıflar kadınlı erkekli yetişkin insanlarla

doldu.Klasik yazılı sınav, kurallara uygun olarak başlatıldı fakat sınava katılan birçok kişinin okuması

yazması çok zayıftı.Sınav soruları  gözetmen öğretmenler tarafından tahtaya yazıldı.Sınava giren kişiler, önce soruları cevap kağıdına yazacaklar ve  soruların altına  da cevaplarını yazacaklardı.Sınav esnasında görüldü ki birçok  kişinin sınav kağıdı bomboştu. Sınava girenlere yardım edilmezse, sınavına giren kişilerin büyük çoğunlığu başarısız olacaktı.Bu durumu, okul müdürüne aktardılar.Okul müdürü, öğretmenlerle kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra, şöyle bir açıklama yaptı:

---Arkadaşlar,biz  bu insanlara üniversite diploması vermiyoruz.İlkokul diploması vereceğiz,bu sayede

yardımcı hizmetlerde iş sahibi olacaklar.Bundan dolayı, başarılı olmalarına yetecek kadar tahtadaki bazı soruların altına cevaplarını yazalım.Ancak tembih edelim,yaptığımız bu yardımı kimseye söylemesinler, sonradan başımız ağrımasın…Soruşturma geçirmeyelim…

Okulda değişik fikirlerde öğretmenler vardı.Öğretmenler arasında sağcı-solcu ayrılığı devam ediyordu.Herkes, birbirlerinin açıklarını takip ediyordu.Ramazan Polat ülkücü bir öğretmendi.Özü

Sözü doğru bir insandı.Doğru bildiklerini yapar,hiç kimseden çekinmezdi.Kimseye de yanlış yapmazdı.

Öğretmenlerden bazıları, böyle bir yardımın yanlış olacağını,bu fikre katılmadıkalarını söyledilerse de

Okul müdürü, sorumluluğu kendi üzerine aldı.Sınav sorularının altına, başarılı olmalarına yetecek kadar cevaplar, bazı öğretmenler tarafından yazıldı.Sınava katılanlar da tahtaya bakarak sınav kağıtlarına cevapları   yazdılar.Bütün bu yardımlara rağmen, sınav başarısı yüzde seksen oldu çünkü sınava giren kişilerin bir kısmı, tahtadan cevapları bile sınav kağıtlarına  yazamamıştı.Dolayısıyla başarısız oldular.Sözün kısası, sağlıklı bir sınav yapılmamıştı; sınav kağıtları da sağlıklı okunamamış gözden kaçanlar olmuştu.Böylece birçok kişi, torpilli diploma sahibi olmuştu.

İlkokul diplomasını alan birçok kişi TEK’te ,A Termik Santralinde, TKİ’de Milli eğitimde,kamu kurumlarında,diğer kuruluşlarda,belediyelerde yardımcı hizmetler sınıfında, işe girerek çalışmaya başladılar.

Ülkenin ekonomisi kötüydü.Aynı zamanda ülke genelinde anarşik bir ortam vardı.Her gün on beş yirmi  kişi teröre kurban veriliyordu.Vatandaşların can güvenliği yoktu.Siyasi partiler birbirlerini

suçluyorlar ve hiçbir konuda  anlaşamıyorlardı. TBMM bir yıla yakın bir zaman olmasına rağmen

Cumhurbaşkanını seçememişti. Üniversitelerde öğrenci olayları, bütün şiddetiyle devam ediyordu.Liselerde ,ortaokullarda bile sağ-sol çatışması devam ediyordu.Devletin polisleri ,devletin öğretmenleri, mühendisleri,işçileri, tüm çalışanları sağcı,solcu diye ikiye ayrılmıştı.Devletin bütün kurumları yozlaşmıştı,torpili olanlar, işe giriyor ama torpili olmayanlar işe giremiyordu.Liyakate önem verilmiyordu.Vatandaşın devlete güveni kalmamıştı.Öyle ki şehirlerde ,ilçelerde,kasabalarda kurtarılmış bölgeler oluşmuştu.Milletin can ve mal güvenliği kalmamıştı.Bazı siyasi partilerin mitinglerinde,toplantılarında Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı da yapılıyordu.Kısacası, millet canından bezmişti,bir an evvel ne olacaksa olsun?diyordu.

Bütün bunların neticesinde 12 Eylül 1980 ‘de Türkiye’de askeri ihtilal oldu ve Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu.Yurttaki bütün olaylar, bir gün sonra bıçakla keser gibi durdu.TBMM kapatıldı.Başbakan,bakanlar,siyasi parti liderleri tutuklandı.Bazı millet vekilleri gözetim altına alındı.Türkiye’deki bütün belediye başkanları görevden alındı ve belediye başkanlıklarına askerler

Belediye başkanı  olarak atandı.Bütün bakanlıklara, müsteşarlıklara,genel müdürlüklere,önemli yerlere, asker temsilciler görevlendirildi.Sivil toplum kuruluşları,dernekler kapatıldı.Birçok dernek başkanları ve yönetim kurulu üyeleri tutuklandı.Askeri yönetim, milletin üzerinden silindir gibi ezdi geçti.Binlerce devlet memurunun görevine son verildi.Binlerce kişi mağdur edildi,aile faciaları yaşandı.Birçok kişi askeri mahkemelerde yargılandı,hem sağcılardan hem solculardan gençler idam edildi.

 Vatandaşlar, Türkiye genelinde, değişik konularda birbirlerini şikayet etmeye başladılar. İsimsiz,imzasız  dilekçeler  sıkıyönetim komutanlıklarınca işleme konuyordu. Okuma ve yazması olmayan kişilerin, sahte diplomayla ilçedeki köylerde muhtarlık yaptıkları şikayet edildi.İsim belirtilmemişti,İlçedeki  bütün muhtarların öğrenim durumlarıyla ilgili soruşturma başlatıldı.Kaymakamlığın emriyle bütün muhtarlar, ilköğretim müdürlüğüne tek tek çağrıldı .Okuma yazma bilip bilmedikleri kontrol edildi. Yapılan bu incelemeler sonunda bir köy muhtarının okuma-yazma bilmediği tespit edildi.Kanun gereği okuması-yazması olmayan bir kişinin muhtar olması mümkün değildi.Muhtara sordular:

---İlkokul diplomasını hangi okuldan aldın?

Aradan yaklaşık dört yıl geçmişti. Muhtar biraz düşündükten sonra:

--Purluktan,purluğun ordaki ilkokuldan aldım.

Muhtar, diploma aldığı okulun adını bile tam bilmiyordu.Purluğun oradaki okul, Namık Kemal İlkokuluydu.Diplomada okul müdürü olarak Ramazan Polat’ın ismi  ve imzası vardı.Ramazan Polat ve sınav Komisyonu hakkında hem idari hem de adli soruşturma başlatıldı.

  Sınav komisyonundaki  görevli  öğretmenlere, soruşturma açıldığı fısıltı gazetesiyle kulaktan kulağa yayıldı. 12 Eylül’den sonra Ramazan Polat, müdürlükten alınmış,başka bir ilçeye öğretmen olarak atanmıştı,görevine öğretmen olarak devam ediyordu.Kısa bir süre sonra  İl  Milli Eğitim Müdürlüğünden soruşturma için bir müfettiş görevlendirildi.Müfettiş sol görüşlüydü.Bunu öğrenen Ramazan Polat, İl milli Eğitim Müdürünü aradı.Çünkü eskiye dayanan dostlukları vardı:

---Sayın Müdürüm,biliyorsun bir soruşturmamız var; teftiş kurulu, solcu bir müfettiş görevlendirmiş,bu müfettiş, bize yardımcı olmaz, hatta  bizi meslekten men edebilir;  onun  yerine, bizim arkadaşlardan birini    müfettiş  olarak görevlendirsen ,bize yardımcı olabilir; bizi bu sıkıntıdan kurtar!..

İl Milli Eğitim Müdürü, soruşturmanın ciddiyetini biliyordu:

--Sınav komisyonu olarak  gelen müfettişe  ifade vermeyin.Ben,onun yerine başka bir  arkadaşlarımızı görevlendireceğim.O size yardımcı  olacaktır.                                                                                         Ramazan Polat rahatlamıştı. Sınav komisyonu olarak, ilden gelen  solcu  müfettişe  ifade vermediler.Müfettiş de bunun üzerine, öğretmenlerin ifade vermediklerine dair, bir tutanak tuttu.Tutanağı ilköğretim müdürüne ve müdür yardımcısına imzalatarak ilçeden ayrıldı.

Dışarıdan ilkokulu bitirme sınavına giren kişilerin sınav kağıtlarının saklanma süresi yönetmeliğe göre iki yıldı.Sınav kağıtları incelenirse birçok kişinin hakketmeden ilkokul diploması aldığı anlaşılacaktı.Bunu ortadan kaldırmanın tek yolu sınav kağıtlarının yakılmasıydı.Okulun yeni müdürü arkadaşıydı.Yeterli süre geçtiği için tutanak tutuldu ve  sınav kağıtları yakılarak imha edildi.Ramazan Hoca rahatlamıştı.

Kısa bir süre sonra da Elbistan Adliyesi’nden, Ağır Ceza Reisliği’nden mahkeme celbi geldi.Haklarında hem idari hem de adli soruşturma açılmıştı.Soruşturma çok tehlikeliydi.Öyle ki hem idari hem de

adli yönden, suçları sabit görülürse, öğretmenlik mesleğinden men  edilecekleri söyleniyordu. Öğretmen Evinde ,öğretmenler arasında dedikodular başlamıştı;alacakları cezalar konuşuluyordu.Soruşturma çok tehlikeliydi.Sınav komisyonunda görevli öğretmenler, kendilerini, adli yönden savunması için, ilçeden bir avukat tuttular.

Komisyon üyeleri iki arabayla ve avukatları da yanlarında Elbistan Adliyesi’ne gittiler.Duruşma salonunun önünde mahkeme sıralarının gelmesini sıkıntıyla  beklediler.Sıkıyönetimin etkisiyle bazı mahkemeler ,hakimler,acil kararlar veriyorlar,birçok vatandaşı mağdur ediyorlardı.Mübaşir,yüksek sesle davalıları mahkeme salonuna davet etti.Mahkeme heyeti dört kişiydi.Ağır Ceza Reisi Hakim Bey,dosyaya şöyle bir göz attı.Birden suratı asıldı,sinirli olduğu yüzüne yansıyordu.Öfkeli bir sesle konuşmaya başladı:

---Rüşvet alarak okuması yazması olmayan bir kişiye, ilkokul diploması vermeye utanmıyor musunuz?Bu nasıl bir iştir?Kıdemli öğretmenlersiniz,bu hatayı nasıl yaparsınız?Oysaki öğretmenler,

 toplumun  örnek,saygıdeğer kişileridir fakat sizin gibi öğretmenler olmaz  olsun!. Ne günlere kaldık… Çocuklarımızı kimlere emanet ediyoruz!..

 Öğretmenler,Ağır Ceza Reisini söyledikleri karşısında donup kaldılar. Çok ağır konuşmuştu.Kendilerini savunması için tuttukları avukata üzüntüyle baktılar.Fakat  Avukat da böyle bir  suçlama beklemediğinden şaşırmış, sessiz kalmıştı.Kısa bir sessizlik oldu.

Diğer Hakimler de Ağır Ceza Reisi’nin konuşmasını şaşkınlıkla izlediler.Ramazan Polat ,yapılan hakaretlere dayanamadı.Hakim Bey’in söyledikleri, kabul edilecek sözler değildi.Sessiz kalmak,söylenenleri kabul etmek demekti.. Özü sözü doğru bir insandı. Israrla elini kaldırarak söz hakkı istedi .Heyecanla ve öfkeyle konuşmaya başladı:

---Hakim Bey, Hakim Bey ! Öncelikle söylediklerinin hepsini sana iade ediyorum.Bizler,öğretmenler,  rüşvet müşvet almadık,almayız.Rüşveti, öteden beri   hakimler alır,sizler alırsınız...Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur..Suçlamaları reddediyoruz...Sizi, taraflı bir hakim gördüğümüzden, Redd-i Hakim hakkımızı kullanarak sizi reddediyoruz...Ben de mahkemeyi terk ederek gidiyorum…

Diğer Hakimler de konuşmaları şaşkınlıkla izliyorlardı.Dosyada  muhtarla ilgili iddialar var ama  somut  kanıt yoktu.Ağır Ceza Reisi iyice sinirlendi .Böyle bir cevap beklemiyordu.Bu ne cüret!.. Yüksek  ve öfkeli bir sesle Ramazan Polat’a:

---Mahkeme salonunu terk edersen, seni tutuklatırım!..

---Aha,ben gidiyorum; siz de beni tutuklatın!..

---Adliyeyi terk edersen tutuklatırım!..

Ramazan Polat, Hakim’in söylediklerini umursamadı ve herkesin şaşkın bakışları arasında mahkeme salonunu terk ederek gitti.Mahkeme salonundaki herkes Hakim Bey’e bakıyordu.Nasıl bir karar verecekti.Hakim Bey de hata yaptığını ,yanlış konuştuğunu anlamıştı.Çünkü sanıkların suçlu olduklarına  dair dosyada somut deliller yoktu.Dosyanın bu haliyle, öğretmenlerin suçlu bulunması mümkün değildi.Yanındaki mahkeme heyetine baktı.Onların da onayı ile mahkeme Katibine yazması için seslendi:

---Dosyada adı geçen muhtarın, okur yazar olup almadığının bir komisyon tarafından tespit edilmesine ve neticenin İl  Milli Müdürlüğü tarafından bir raporla mahkememize bildirilmesine…  Gelen rapora göre , Davaya  devam edilmesine kararı verildi.                                                           Komisyon üyesi öğretmenleri, bir sıkıntı bastı.Çünkü sıkıyönetimin ilk  yıllarıydı.Meslekten men edilmeleri söz konusuydu.Mahkemeler, acil kararlar veriyorlar ,neticesinde aileler mağdur oluyordu.Komisyonun kadın öğretmenleri Ramazan Polat’ı suçluyorlardı.Gerçekten de kadın öğretmenlerin hiçbir şeyden haberleri yoktu.Arkadaşlarına güvenerek önlerine ne gelmişse imzayı basmışlardı.Pişmandılar ama iş işten geçmişti…

Bir  hafta sonra il milli eğitim müdürlüğünden soruşturma için bir müfettiş geldi.Gelen müfettiş tanıdıktı.İfadeler alınmadan önce ,olaylar inceden inceye değerlendirildi. Herkesin ifadesinin aynı olmasına karar verildi.Komisyon üyeleri, ilgili Muhtarın okur yazar olduğunu ,şikayeti yapan kişi ya da  kişilerin kendilerine iftira attığını kesin bir dille belirttiler.Suçlamaları kabul etmediler.

Muhtarı çağırdılar.Muhtar,bazı harfleri biliyor,bazı heceleri çatıyor ama okuyamıyordu.Ramazan Polat

anlamıştı ki Muhtara okuma yazmayı öğretmekten başka çareleri yoktu. Sıkı yönetim dönemi olduğundan,  bunu başaramazlarsa  meslekten men cezası verilebilirdi.Bunun için zamana ihtiyaçları vardı.Müfettiş Bey’den mümkün olduğu kadar, soruşturmayı uzatmasını istediler.

Muhtara, okuma yazma öğrenmesi için kursa gelmesi söylenince ,Muhtar,önce  şikayeti ciddiye almadı . Okuma yazmayı öğrenmezse, muhtarlığının elinden alınacağı , evrakta sahtecilikten ve rüşvetten yargılanacağı,hatta hapis cezası alacağı  açık açık avukat tarafından  anlatıldı.Muhtar, davanın ciddiyetini anlamış,korkmaya başlamıştı.

Ramazan Polat,Muhtarla birlikte köye gitti. Köyde görev yapan öğretmeni, yakından tanıyordu;genç öğretmen arkadaşına soruşturmayı  anlattı.Muhtara, en kısa zamanda okuma yazma öğretmesini rica etti. Soruşturmadan  kurtulmanın tek yolunun Muhtar’ın okuma ve yazmayı öğrenmesi olduğunu söyledi.

Genç öğretmen:

---Tamam,Ramazan Hocam! En kısa zamanda Muhtar’ın  okuma yazma öğrenmesi için elimden geleni yapacağım.Hiç merak etmeyesin!..

 Muhtarla sıkı bir çalışma işine girildi.Hafta içi, ders saatinden sonra ve hafta sonu cumartesi pazar öğretime devam edildi.Akşamları da muhtarın kızları,  öğretmenin söylediği fişleri ona yazdırıyorlardı.Cin Ali kitabından okuma çalışması yaptırılıyordu.Yaklaşık kırk günün sonunda Muhtar ilkokul birinci sınıf öğrencileri gibi yavaş  yavaş okuma ve yazmaya başlamıştı.Artık okuryazardı.    

 Müfettişin Sorabileceği bazı sorular ve cevapları tekrar tekrar yazdırıldı:  Adı Soyadı ,ev adresi,anne baba adı,şehirlerin isimleri,gazete isimleri…

Türkiye cumhuriyeti,Başkentimiz Ankara,İstanbul,Türkiyenin komşuları…Atatürk ülkemizi düşmanlardan kurtardı,Ne Mutlu Türk’üm diyene!

Nihayetinde İlden soruşturma için iki müfettiş geldi.Muhtarı ilköğretim müdürlüğüne çağırdılar.

İki müfettiş,ilköğretim müdürü ve iki öğretmenden oluşan  beş kişilik bir komisyon kurdular.Muhtara

bir sınav kağıdı verdiler.Adını,soyadını,anne, baba adını ve ikamet adresini yazmasını istediler.Muhtar söylenenleri doğru olarak yazdı.Müfettişin biri :’’Ben bugün Kahramanmaraş’tan geldim.’’cümlesini yazmasını istedi.Muhtar,söylenen cümleyi yavaş yavaş yazdı.İlkokul ikinci sınıf seviyesinde büyük

puntolarla yazılmış bir hikaye kitabı verdiler.Muhtar,ağır ağır da olsa hikayeden bir sayfa okudu, heyecandan  dolayı  kan ter içinde kalmıştı. Kıpkırmızı olmuştu.Elindeki mendille terini acelece siliyor, gözlerinin beyazı sıkıntıdan kanlanmıştı.Bir an evvel bu çilenin bitmesini istiyordu.İmdadına diğer müfettiş yetişti:

---Arkadaşlar,hepimiz gördük ki muhtar,söylediğimizi yazıyor ve ağır da olsa okuyor.Bundan dolayı Muhtar okuryazardır.Raporumuzu yazalım.Bu konuyu bitirelim.

Muhtarın okur yazar olduğuna dair tutanak, komisyon tarafından imza altına alındı.Muhtar rahatlamış,kuş gibi hafiflemişti, sanki uçuyordu. Derin bir oh!çekti.                                                                                  Ramazan Polat, müjdeli haberi evinde aldı;çok rahatlamıştı.Gözlerinin içi gülüyordu.Bir sigara yaktı,derin derin içine çekti.Sırtından büyük bir yük kalkmıştı.Kendi kendine: ‘’ Bak şu Felek’in işine; fakir fukara,garibanlar iş sahibi olsun,ekmek parası kazansın  derken; az kalsın, kendi mesleğimizden  olacaktık!..’’  diyerek gülümsedi.,Hızlı yürümeyi sevmezdi, elleri arkasında,aheste adımlarla ,Öğretmen Evi’nin yolunu tuttu.Güzel haberi, herkesle paylaşarak , dedikoduların sona ermesini istiyordu.

Bu tutanaktan sonra,öğretmenlere açılan hem idari hem adli soruşturma düştü. Komisyon  üyesi öğretmenler, böylece büyük bir sıkıntıdan kurtulmuşlardı, az kalsın iyi niyetlerinin  kurbanı olacaklardı. ‘’Bir musibet ,bin nasihattan  iyidir.’’ Bu     yaşanan olay, ilçedeki diğer   öğretmenlere ders oldu.İlkokulu dışarıdan bitirme sınavlarında görevli öğretmenler,görevlerini kılı kırk yararak yapmaya başladılar.İlkokulu dışarıdan bitirmek için  başvuran adayların okuryazar olup olmadıklarını, sınav öncesinde tek tek kontrol ederek sınava aldılar. Okuma yazması olmayan kişileri , sınava bile almadılar…Sınavlarda hiç kimseye yardım etmediler,kılı kırk yararcasına sınav kağıtlarını okudular,değerlendirdiler…Bu uygulamanın sonunda, sınav başarısı yüzde seksenlerden,yüzde yirmilere düştü…                                                          

 ‘’ SÜTTEN   AĞZI  YANAN , YOĞURDU  ÜFLEYEREK YERMİŞ.’’ Atasözünü doğruladılar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Harun Çitil Arşivi