Topunuzun Allah belasını versin!

 

Öyle bir zamanda yaşamaya başladık ki, insanlar ikiye ayrılır oldu; kana susayanlar ve kanadan nefret edenler. Kana susayanlar, savaş çığırtkanları ve savaşmak için can atanlar, kandan nefret edenlerse barıştan yana olanlar, oturup iki kelam edecek akıl ve ferasete sahip olanlardır.

Savaş tutkusunu anlamak mümkün değil.

Bunu insanlıkla açıklayamazsınız.

Birazcık ama birazcık merhamet duygusu olanın “öldürme” eğiliminin olması mümkün değildir.

Yüreğinde insanlıktan kırıntı kalanların da savaşla işi olmaz.

Aklı başında, okumuş yazmış kişilerin de sorunları hayvan gibi savaşarak çözeceklerine, insan gibi oturup konuşarak halledeceklerini bilirler. (Bu arada hayvanlardan özür dilerim)

Hiçbir anlaşmada sadece bir tarafın kazanamayacağını bilenler, “ödün vermeyi” göze alarak masaya oturur ve kan dökmeden, sorunlara çözüm bulur. Ama hep “ödün vermeme” üzerine sürdürülen kuru inatlar, insanların ölmesine neden oluyor.

Oysa dünya çok savaşlar gördü.

En kanlı, en vahşi katliamlara tanıklık etti.

Bir nesli, bir milleti yok edenlerin zalimliği dilden dile dolaştı.

İşkence ederek hasmını yavaş yavaş öldüren sapık ruhlu insanlara rastladık.

Sırf kendi gücü için insanların hayatına -en iğrenç şekilde- son veren, kana susamış azgın canavarları duyduk.

Bir kadın için koca bir ülkeyi feda eden zekâ özürlüleri de, bir makam için insanlığı katletmeyi göze alacakları da…

Savaş manyaklarının devlet veya hükümet başkanı, padişah veya kral olması gerekmiyordu.En ufak bir yerde söz sahibi olanlar, sözünün sürekli geçmesi için “muhalifleri alaşağı etme” yolunu “öldürmede” bulmuştu.

Demokrasi” ve “insanhakları”  narası atanlar bile söz konusu koltuk olduğunda en zalim sultanlardan geri kalır yanları yoktu.

Hepsi kiralık birer katil gibiydiler…

Kiralayan da kendisi, tetiği çeken de, muhatabının boğazını sıkan da…

Emrindeki askerlerin veya “adamların” ölmesi kimsenin umurunda değildi, sadece aritmetik bir işlemden ibaretti.

İnsanlar birer artıydı veya eksi.

Onları bekleyenler kimsenin umurunda değildi.Ne eşinin yüreğindeki depremden haberleri vardı, ne onu bekleyen yavrusunun sevgisinden.Anası da umurlarında değildi, babası da, kardeşleri de…

Önemli olan dediklerinin olmasıydı, önemli olan güçlerinin devam etmesiydi.

Her gün bir tarafta insanlar ölüyor.

Otopark yüzünden ölenler de, “bana yan baktın” diyenler de bir cana kıyabiliyor.

En ufak anlaşmazlığı meydan muhaberesine çeviren iğrenç insanların olduğu bir toplumda yaşamak, ufak anlaşmazlıklarda savaş tamtamlarının çalmasını beklemekle eşdeğerdir.

Ülkemizde her gün insanlar ölüyor.

Bugün olan bir şey değil, 30 yılı aşkın bir süredir “sebepsiz” yere insanlar ölüyor. Her seferinde “kınayanlar” da çıkıyor, kına yakanlar da bulunuyor.

Kınayarak, lanetleyerek insanların ölümünü durduracağını sananların, “şunla konuşmayız, bunla konuşmayız” kaprislerini çekiyoruz.

Verilen bütün haklara karşılık, “siz vermeyin, biz öldürelim” diye direten savaş manyaklarının yaşattığı acıları da hep birlikte yaşıyoruz.

Suriye’de kendi insanını öldüren bir devletin ne kadar iğrençleşebileceğini görüyoruz.

Adının önünde “İslam” olduğu belirtilen ülkelerin bile yeri geldiğinden minicik yavruların katledilmesine verdikleri desteği, içimiz kanayarak izliyoruz.

Ermenistan, Azerbaycan’a gözünü kestirmiş, “savaşırız” diyerek, en kolay çözümü ürettiğini sanacak kadar aptallaşmış.

İsrail, elindeki kanı bir türlü silememenin utancını bile taşıyamayacak kadar arsızlaşmış.

Savaş makinası haline gelen Amerika, derin sessizliğe bürünmüş gibi gözükse de “demokrasi transferini” kandan başka türlü yapacağına inanmayacak kadar savaş manyağı haline gelmiş.

Arakan’da “bize benzemiyorsunuz” diye yolda gördüğü insanları öldüren iğrenç insanların varlığının yanında, dünyanın dört bir yanında herkes bir birini boğazlamak için ellerini hazır etmiş, yüzünü de en iğrenç hale büründürerek, zafer kazanmaya hazır halde bekliyor.

Alçaldıkça kazandığını sananlar, iğrenç hallerinden de güzellik saçıldığından çok emin.

O kadar iğrençleşmişsiniz ki, sizi artık dua da paklamaz. Sizin hakkınızı, anladığınız dilden vermek lazım.

Topunuzun Allah belasını versin!

Twitimden seçmeler

Etimesgut'ta askerlik yapan oğlunun yemin törenine “çarşaflı anne” alınmamış. Zaten asker gerçek görevini yapsaydı, anneler hiç ağlamazdı!

www.twitter.com/naifkarabatak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi