Tanpınar ve Ben

Tanpınar'ı her zaman sıkıcı bulmuşumdur. Hele O'nun 19. Asır Türk Edebiyatı eserini kelli felli profesörlerden bir dönemde okumak mecburiyetine katlandıysanız...

O'nu hep uzak, ulaşılmaz bir zirvede, edebiyat tahtına kurulmuş bir elinde sigarası diğer eli sarman kedisiyle oynaşırken hayal etmişimdir.

Üstad-ı Ekrem'den Tevfik Fikret'e O'ndan hasbelkader Ahmet Haşim'e ve Yahya Kemal'e uzanan edebiyat tacının tek sahibi...

Yahya Kemal'den devraldığı edebiyat tacını kimseye kaptırmayan, bütün bir Serveti Fünun devrinin tek mirasyedisi...

Sultanüşşüera unvanı Baki'den beri hangi ellere geçmiştir bilinmez ama edebiyat deryasına Dalan en ufak bir kayıktan en haşmetli gemilere hemen herkes Tanpınar yıldızının büyüklüğünü kabul etmiştir.

Birkaç gündür Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı eseri elimde divane gibi geziyorum. Eseri okumak öyle büyük haz veriyor ki zevcem bile yakınır oluyor. 'Bu ne her vakit kitap okuyorsun...' vesaire.

Bazı zaman kendimi kaptırıyor, sesli okuyor, gülüyorum. Mesai arkadaşlarımdan birisi bulunduğum odaya girince beni telefonla konuşuyor sanıp 'üstad çıkalım mı?' dedikleri de vakidir.

Bu gibi hisleri yalnız okumaktan kam alan dimağlar anlayacaktır. Bazı eserler vardır ki insanı esir eder. Daha düne kadar sıkıcı bir edebiyat muallimi, çok bilmiş bir zat olarak gördüğüm Tanpınar'a bakışım bu kitapla değişti.

Kitaptaki karakterler bazen sizi alıp bir Yeşilçam filmine götürüyor. İnek Şaban izler gibi oluyorsunuz, bazı vakitler de bir an evvel çözülmesi icap eden bir muammanın ortasında kalıyorsunuz.

En son bende bu hisler Oğuz Atay okurken olmuştu. Dedim ya bazı eserler esir eder insanı diye. İhsan Oktay Anar'ın macerayla karışık Puslu Kıtalar Atlası serisini binbir merakla okuduğum geliyor hatırıma... Son kitabı çıktı mı? Acaba son kitabında bir evvelki eserindeki sırları açıkladı mı?

Kafanızda sorular ve bitmek tükenmek bilmeyen bir merakla kitapçı kitapçı gezmediyseniz, bir kitabı bulunca kayıp malını bulmuş gibi sevinmediyseniz beni anlamanız mümkündür diyemem.

İşe Tanpınar'ın bu eseri de sanki uzun zamandır hasret kaldığım bir ahbabı bulmuşum gibi sevindirdi beni.

Saatleri ayarlama enstitüsü kitabından evvel Tanpınar'ın Beş Şehir eserini okumak fırsatım olmuştu. Ne şiirlerinde nede akademik eserlerinde bu lezzeti bulamadım.

Sizlere kitapta şu kişiler var şu olaylar geçiyor diye anlatacak değilim onları hemen her yerde bulmanız mümkündür.

Mevzuyu bir fıkraya havale edelim;

Fıkranın birinde kıyamet kopmuş her güruh bir mecliste halledilmiş. Mahkeme kurulmuş. Herkesin oturacağı sandalyede kendi adı yazılıymış. Edebiyat camiasında küçükten büyüğe herkesi bir yerde cem etmişler. İspanyol yazar Cervantes bir türlü yerini bulamıyor. Bir de bakmış ki O'nun sandalyesine Don Kişot oturuyor.

Bazı eserler vardır ki yazarını gölgede bırakır. Tanpınar'ın bütün akademik eserleri bir yana Saatleri Ayarlama Enstitüsü diğer yana denebilir.

"Ehli dil birbirini bilmemek insaf değil." Nef'î

Kaidesi üzere bende bu eser ve düşündürdüklerini sizlerle paylaştım.

Okuma listenizden abuk sabuk kişisel gelişim kitaplarını çıkarıp gerçek eserlerin kıymetini bilmeniz dileğiyle.

Hem ne diyor kitabın baş karakteri Hayri İrdal;

'Bu eser bir mektup gibidir. Ama alıcısı meçhul/Zanaatkarların yerini tüccarlar aldı alalı hiç bir şeyin zevki kalmadı...'

Selametle

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Murat Çolak Arşivi