Soykırımcı Avrupa, Vahşi Amerika, Ermeni Mezalimi Ve Uygar Türkler-2

Birinci Dünya Savaşı’na Osmanlı’ya karşı yapılan dolaylı bir Haçlı seferi diyebiliriz.

Dünya tarihinin en kanlı yüzyılı olan 20. yüzyılda Batılı ülkelerin başlatmış olduğu dünya savaşları ve katliamlarda 100 milyon insandan fazla hayatını kaybetti. Bosna’da, Afganistan’da soykırım düzenlemeye devam eden Batılı ülkeler, bu yüzyılda da Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de insanlığın gözü önünde soykırımlarını sürdürüyor

BM tarafından, “20’inci yüzyılın ilk soykırımı” olarak tanınan katliam, 1904-1908 yılları arasında, bugünkü Namibya sınırları içerisinde gerçekleştirildi. Almanlar, 1890’larda hammadde ve iş gücü ihtiyacını karşılamak için Herero ve Namaları sömürgesi haline getirdi. Yıllarca Alman sömürgesine isyan etmeyen bu iki ırk, 1904 yılında ayaklandı. Herero ırkının yüzde 80’i, Nama ırkının ise yarısı katledildi. Yakın tarihte gerçekleşen bu vahşet dolu soykırım başlamadan önce 132 bin olarak bilinen yerli nüfustan geriye sadece 15 bin kişi hayatta kaldı.

Almanlar 1933-45 yılları arasında Büyük Alman İmparatorluğu’nu kurmak ve mükemmel Alman ırkını yaratmak hedefiyle diğer milletlerden ve etnik gruplardan 21 milyon insanı topluca kurşuna dizerek, toplama kamplarında, fırınlarda yakarak, gaz odalarında zehirleyerek soykırıma uğrattı. Alman yönetimi öncelikle kendilerinden olmadığına inandığı bütün ırkları tespit edip harflerle sınıflandırdı. Bu kampanya uyarınca Çingenelerin yüzde 94’ü kısırlaştırıldı.

Almanlar tarafından İkinci hedef grup olarak Yahudiler seçildi. Gerek Almanya gerekse de Almanların işgal ettiği diğer ülkelerde yaşayan 2 milyon Yahudi sistematik bir biçimde vurularak, asılarak, yakılarak ve gaz odalarında zehirlenerek öldürüldü.

Bağımsızlık savaşı veren yüz binlerce Cezayirliyi katleden Fransızların 2 buçuk milyon Cezayirliyi tehcire tabi tuttukları biliniyor. Cezayir’de 100 yılı aşkın süre her türlü insanlık suçunu işleyen Fransızların bağımsızlık savaşında 8 bin köyü yok ettiği de çeşitli kaynaklarda yer alıyor.

Fransız katliamları sadece Cezayir ile sınır değil. Ruanda’da 1994 yılında yaşanan soykırımda yüz binlerce Tutsi’nin Hutu’lar tarafından öldürülmesi insanlık tarihinin en korkunç olaylarından birisi olarak belleklerde yer alıyor. Ruanda’da görev yapmış emekli Fransız subayı, Fransa askerlerinin, 1994’te Ruanda’da soykırım yapmakla suçlanan Hutu milislerine silah eğitimi verdiğini itiraf etmesi tarihi birçok kanlı olayla dolu Fransızlar için en büyük kara lekelerinden biri olacak niteliktedir. 1917’de Çad’ta 400 İslam âlimini bir konferansa davet ederek, cellatları tarafında oracıkta katlettiren Fransa’nın soykırım ustası olduğu ve bunu başarıyla örtbas ettiği de bilinen gerçektir.

Fransa 1954-1962 yılları arasında 1.5 milyon Cezayirli'yi katletti. Cezayirlinin hayatına mal olan sekiz yıllık savaş işkenceleri, kömürleşmiş cesetleri, elleri bağlanmış esirlerin diri diri karınlarının deşilip bağırsaklarının ortaya döküldüğü insanlık dışı sahneleri biz de  unutmayacağız.

Fransa’nın Angouleme şehrinde Protestanların uzun süredir aç bıraktıkları Katoliklere halatın üzerinde sürükleyerek nasıl işkence yaptıklarını belgeler göstermektedir.

Hollandalılar 1615’te gittikleri Kuzey Amerika’daki Kızılderilileri de katletmişti.

2.Dünya Savaşı boyunca yaklaşık 102 bin Hollandalı Yahudi öldürüldü. Bu Yahudilerin birçoğu, yerel Nazi taraftarlarınca Nazi Subaylarına teslim edildi. Hollanda polisi, Yahudilerin Nazilere teslim edilmesi ve kamplara taşınmasında aktif görev yaptı. Kamplara taşınan bu Yahudilerin yüzde 90’ı yaşamlarını yitirdi. Hollanda bu sebeple Yahudilere 180 milyon dolar tazminat ödedi. Ancak konuyla ilgili özür dilemedi.

BM tarafından Hollanda'nın, eski sömürgesi olan Endonezya'da gerçekleştirdiği katliamların araştırılması karar verdi. Güney Sulawesi'de, 1946-1947 yıllarında 3 bin 100 Endonezyalı erkek, Hollandalı askerler tarafından kurşuna dizildi. 1945’te Hollanda, sömürü altındaki Endonezya’nın bağımsızlık talebine katliamla karşılık verdi. Hollanda sömürge güçleri 1945- 1949 yılları arasında kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere, yaklaşık 150 bin Endonezyalıyı katletti.

Hollanda 17'nci yüzyıldan itibaren Fildişi Sahili, Gana, Güney Afrika, Angola, Namibya ve Senegal'de birçok koloni kurdu ve buralarda soykırımlar yaptı.

1829'da Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasıyla Mora'daki Türkler göçe zorlandı, 20 bin Türk katledildi.

1. Dünya Savaşı'nın ardından Ruanda'nın yönetimi Belçikalılar'a verildi.
Belçika'nın sömürgesi altındaki Ruanda ve Kongo'da, 10 milyondan fazla insan soykırıma uğradı.

İngiltere, 1788-1938 tarihleri arasında sömürgeleştirmek amacıyla gittiği Avustralya'da, yerleşik yerli halk Aborjinler'i sistematik olarak yok etti. 750 bin Avustralya yerlisinden geriye sadece 31 bin kişi sağ kalabildi.

İngiliz kuvvetleri 1950’li yıllarda Kenya’da Mau Mau ayaklanmasını bastırırken, 310 bin insanı toplama kamplarına kapattı, 1 milyondan fazla insanı da çevrilen köylerde tuttu. Olaylar sırasında 100 bin insan canavarca yöntemlerle öldürüldü veya açlıktan öldü, binlerce insan da askerlerce idam edildi. Tutuklulara, hadım etmekten göz ve kulak oymaya kadar vahşice işkenceler yapıldı.

İngiltere’nin Hindistan’da, İspanya’nın Güney Amerika’da, Belçika’nın Kongo’da, Fransa’nın Vietnam, Suriye, Tunus ve Cezayir’de, Rusların Polonya’dan Kırım’a kadar engin bir coğrafyada gerçekleştirdikleri katliamlar dizisine, Amerika, Avustralya ve Kanada’nın yerlilerden temizlenmesi harekatına bir katliam ve soykırımdır.

İtalya’nın, Libya’da 1911’den 1940’lı yıllara kadar uyguladığı imha operasyonları ve çölün ortasına kurduğu toplama kamplarında yüz binlerce Afrikalı Müslüman hayatını kaybetti.

Mussolini yönetimindeki İtalyanlar 3 Ekim 1935 tarihinde 400.000 kişilik bir kuvvetle Etiyopya’nın eski adı olan Habeşistan’ı işgal ettiler. 31 Mart 1936’da yaşanan Mai Ceu çatışmasında İtalyanlar Habeşli 40.000 civarındaki direnişçiyi bombalarken, kaçan binlerce direnişçi üzerine zehirli hardal gazı püskürterek katliam yaptı. İtalyanlar 1941 yılında Habeşistan’dan çekilene kadar yaklaşık 300 bin kişiyi katlettiler (Başka kaynaklarda bu sayı 760.000 olarak ifade edilmektedir) ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Habeşistan’a tazminat olarak 25 milyon dolar ödediler.

Belçika Kralı 2. Leopold (1865-1909), Afrika Kongo’suna yaptıklarıyla Adolf Hitler sahneye çıkana kadar acımasızlığın bir numaralı temsilcisi olarak anıldı.

Kral 2. Leopold bir “sömürge” imparatorluğu kurma hayaline kapılıp adamlarına Kongo’yu işgal ettirmiş ve bu hevesi yüzünden en az on milyon Afrikalı işkence ve kötü muamelelerden dolayı hayatını kaybetmişti. Leopold, Afrika’ya hiç gitmeden Kongo’yu dev bir toplama kampına çevirdi. Kongo’da terör estiren adamları, yerlilerin kellelerini bahçelerinde heykel olarak sergiliyor, Naziler’in benzer hareketlerinin ilk örnekleri, Kongo’da yaşanıyordu. Kongo’da, sadece 1890 ile 1905 yılları arasında, yaklaşık on milyon yerli öldürüldü. Leopold’ün adamları köle olmak istemeyen çocukların ellerini kesiyor, kestikleri elleri tütsüleyip saklıyordu.

Danimarka, 1945 yılında 250 bin Alman mülteciyi ölüme terk etti. Sovyet Ordusu’nun Alman topraklarına doğru ilerlemesinden kaçan 250 bin Alman mülteci Danimarka’ya sığındı. Üçte birini 15 yaşından küçük çocukların oluşturduğu Almanlar tel örgülerle çevrili toplama kamplarına alındılar. Binlerce çocuk ve yetişkin tifüs, bağırsak iltihabı ve ishal sonucu yaşamını kaybetti.

İspanya diktatörü Francisco Franco, ülkesinde 30 bin muhalifini öldürttü. İspanyollar Amerikalılarla birlikte milyonlarca Kızılderili’yi katletti.

Rumların Kıbrıs Türklerine yönelik katliamları 1912 yılında başladı. Kıbrıs’ın 35 ayrı noktasında Türklere ait iş yerleri, camiler ve evler yakıldı, insanlar öldürüldü. Katliamların başladığı 1912 yılından, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yapıldığı 1974 yılına kadar 1000’i aşkın Türk, Rumlar tarafından öldürüldü.

Yunanistan da soykırım konusunda sabıkalı olan ülkelerden biri. Osmanlı’nın dağılma sürecinde Balkanlar’da yaşanan katliamlarda çok sayıda Müslüman Türk hayatını kaybetti. 1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla Mora’daki Türkler göçe zorlandı. Tarihçiler, bu süreçte yarımadada genellikle bölgedeki papazların tavsiyesiyle toplamda 20 binden fazla Müslümanın öldürüldüğünü belirtmektedir fakat sadece Tripoliçe Katliamında 35 bin kişinin öldürüldüğüne ilişkin tahminler var.

Norveçliler 1920-30'larda çıkardıkları yasalarla Nordik irk‘ın arılığını korumak için etnik grup Tater (Göçerler) kızlarını zorla kısırlaştırdılar. Norveç toplumu ne kadar Tater'i kısırlaştırsa, o kadar kendi ırkını koruduğuna inanıyordu. Kısırlaştırma yoluyla ehlileştirilemeyen Taterler üzerinde insülin ve elektroşok yöntemleri uygulanıldı.

Amerikalı ve İngilizlerin Almanlara Uyguladığı Soykırım:

Amerikalılar ve İngilizler Almanların savaşı kaybetmelerinin ardından, Dresden kentine sığınan Alman göçmenlerin üzerine 3 gün süreyle havadan bomba yağdırdılar. Savunmasız insanların sığındığı Dresden kentine intikam amacıyla uygulanan bombardıman sırasında 3 bin 900 ton tahrip gücü yüksek bomba ve 200 bin napalm bombası atıldı. Bu yok etme harekatında çoğunluğu çocuk ve kadınların oluşturduğu 200 bin kişi öldü. Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombaları sonucu 135 bin kişinin öldüğü gerçeği Dresden'e uygulanan soykırımın büyüklüğünü gözler önüne serdi.

1492 yılında Kristof Kolomb'un ayak bastığında nüfusu 8 milyon olan Arawaks yerlilerinin sayısı 22 yıl içerisinde 28 bine indi.

Bulgarların Türklere karşı uyguladıkları Etnik ve Kültürel Soykırım:

1970-89 yılları arasında Bulgar hükümeti Bulgarlaştırma adı altında ülkede yasayan 1,5 milyon Türk, Pomak ve Çingeneye karşı bir asimilasyon kampanyası başlattı. Ülkede yasayan 310 bin Türk'ün isimleri polis zoruyla Bulgar ve Hıristiyan isimleriyle değiştirildi. Türkçe eğitim veren okullar, üniversitedeki Türk filolojisi bölümleri, Türkçe gazeteler ve camiler devlet emriyle kapatıldı. Çocukların sünnet ettirilmesi yasaklandı. Çocuklar bu yasağa rağmen sünnet ettirilip ettirilmediğini kontrol edilmek için zorla sağlık merkezlerine gönderildi. Mezar taşlarının üzerindeki Türkçe isimler yüzünden mezarlar yıkıldı, talan edildi. Türklerin Türk motifli giysiler giymeleri yasaklandı. Bu baskılara dayanamayıp protesto gösterileri yapan Türklerin üzerine askeri birliklerce ateş acildi. 1.000 Türk Belene'deki toplama kampına gönderildi. Baskıların giderek artması sonucu 360 bin Türk zorunlu olarak Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldı.

Amerikalıların Irak'ta yaptıkları Soykırım :

Felluce'de 1500 sivilin sokaklarda öldürülüp çürümeye terk edildi, cesetlerin köpekler tarafından yenilmeye başlandı ve 250 bin kişi bölgeden sürüldü. Bununla yetinmeyen ABD, Irak’a özgürlük getirme bahanesiyle, 100 binin üstünde sivil halkı, katletti. Fransız, İngiliz ve Almanlar başta olmak üzere bütün AB ülkelerinin Felluce soykırımı karşısında kayıtsız kalmışlardır. Birleşmiş Milletler de kendi soykırım tanımına giren insanlık suçlarına karşı ses çıkarmamıştır.

ABD'nin gerçekleştirdiği saldırılardan vahşet ve soykırım olarak ; Afrika'da yaptığı katliamlar, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan bombalarla 350 binin üzerinde insanın öldürülmesi, Kore Şavaşı’nda  3 milyona yakın insanın öldürülmesi, Küba'da 3 milyona yakın kişinin öldürülmesi. Vietnam’da 4 milyona yakın insanın öldürülmesi, Irak’ta 1 milyon kişinin öldürülmesi, Afganistan’da 1,5 milyon kişinin öldürülmesi, 15 milyon Kızılderili’nin katledilmesinden sorumlu olduğunu bilmekteyiz.

Çin’in ise Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yaptığı zulümleri de buraya ilave edebiliriz. Zira dünyanın gözleri önünde yapılan zulüm, soykırım devam etmektedir.

Rusların da Çeçenleri, Tatarları sürgüne gönderdiği, nicelerinin ölümüne sebep olduğu bilinmektedir.

Arakan Müslümanlarının da vatanlarından sürülerek soykırıma tutulduğunu unutmamak gerekir.

Oysa Selçuklu, Osmanlı İmparatorluğu zamanında hiç soykırım yapılmamış, aksine tebaaların hakları korunmuştur.

1992 yılında Ermenilerce bütün dünyanın gözü önünde hem de Sovyetler Birliğinin 5 Temmuz 1921'de aldığı "Dağlık Karabağ, Azerbaycan toprakları içerisinde olması nedeniyle Azerbaycan'a aittir" kararına rağmen işgâle uğrayan Dağlık Karabağ'da soykırım yapmışlardır.

Ermeniler tarafından 1992 yılının 25 Şubatı 26'sına bağlayan gecede bildiğimiz Hocalı katliamı yapıldı ve bütün dünyanın gözü önünde çocuk, kadın ve yaşlılar işkencelerden geçirilerek 613 Azerbaycan Türkü şehid edildi.

Ermeni Tehciri ise

Birinci Dünya Savaşına kadar Rus, İngiliz ve Fransız devletlerince baştan aşağı silahlandırılan Ermeniler, savaş başlar başlamaz vatandaşı olarak çok güzel bir hayat yaşadıkları Osmanlı Devletini arkadan vurmak için yine Rusya, İngiltere ve Fransa'nın desteğiyle harekete geçtiler. Daha önce de yine aynı devletlerin kışkırtmasıyla 1894 Ekim'inde Siirt Sason'da 12 bin Ermeni ayaklanarak binlerce müslümanı şehit etmişken, yine dört gün, dört gece olmak üzere 14-19.Nisan 1909 tarihleri arasında Adana ve çevresinde Türk evlerine girerek ırza, mala, cana saldırarak 1.850 Türk'ü şehit etmişler, saldırıyı planlayan Ermeni Piskopos Muşeg ise Mısır'a kaçmıştı. Yine Ermeniler, ilk ayaklanmayı  1857’te Kahramanmaraş’ta Zeytun’da başlatmışlardı.

Bilindiği üzere Osmanlı Devleti, başta Çanakkale olmak üzere pek çok cephede ölüm kalım savaşı vermekteydi. Köyler, kasabalar ve şehirlerde eli silah tutan herkes Halifenin Cihad çağrısına uyarak cepheye koşmuştu.

Savunmasız kalan kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar Ermeni çeteleri tarafından kolay lokma olarak görülmüş, yaptıkları baskınlarla diri diri yakma dahil işkencenin her türlüsüyle katliam yapmaya başlamışlardı.

Müslümanları zâlimce öldüren Ermenilere karşı harekete geçme zamanının geldiğini gören Başkumandan Vekili Enver Paşa 27 Şubat 1915 tarihinde bütün Osmanlı Ordusuna gönderdiği ilk emir, Ermenilerin bir ihtilal hazırlığı içinde olduklarını birliklerdeki Ermeni askerlere silah verilmemesi, geri hizmetlerde görevlendirilmesi ve önlem alınması şeklinde olmuştur.

Buna rağmen, Osmanlı Devletini parçalayarak aralarında bölüşme kararı alan düşman saldırılarına eş zamanlı olarak Ermeniler saldırı dozunu artırmış, başta Bitlis, Muş, Erzurum, Van isyanları patlak vermiştir.

Olaylar bu şekilde cereyan ederken, 24 Nisan 1915 de Dahiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) Talat Paşa 14 vilayet 10 mutasarrıflığa bir genelge göndererek "Hınçak, Taşnak ve benzeri Ermeni komitelerinin kapatılması, belgelerine el konulması, liderleri ve zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanması ve bunlardan bulundukları yerlerde kalmaları sakıncalı görülenlerin uygun yerlerde toplanmaları" talimatını vermiştir. (İşte bu tarih, 24 Nisan Ermeniler tarafından  soykırım olarak lanse edilmeye başlanmıştır.)

Gerekçe olarak ta, bunların faaliyetlerinin kökü dışarıda olduğunu ve düşman Rus kuvvetleriyle işbirliği içinde cephe gerisinde ayaklanmalar düzenleyerek arkadan vurduklarını belirtmiştir.

Talat Paşa bununla yetinmeyip, Enver Paşa'nın teşvikiyle aynı gün, 1 Haziran 1915 tarihinden, 8 Şubat 1916 tarihine kadar yürürlükte olacak bir de "Tehcir Yasası" genelgesi yayınlamıştır.

Ermeniler ve destekçileri, 1.Dünya Savaşı sırasında tam bir Ermeni Mezâlimine uğrayan bu asıl millete yapılanları algı operasyonuyla soykırım olarak lanse etmeye devam ediyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu asılsız iddialara karşı her zaman şunu söylemiştir: "Bu konu tarihî bir vakıadır, başta Türkiye ve Ermenistan olmak üzere bütün devletler ellerindeki arşivleri açsın gerçekler ortaya çıksın. Bu hususta komisyon kurulsun.” Demiştir. Ama Ermenistan buna yanaşmamıştır. Ancak ABD bu amaçla Türkiye’ye komisyon göndermiş ve komisyon Türkleri haklı görmüş, Ermenilerin vahşet yaptığını teyid etmişlerdir. Ancak bu rapor gözardı edilmektedir.

Görülen şu ki; Soykırım olayı siyasi bir kavram olarak Türkiye’ye karşı kullanılmaktadır. Yukarıda izah edildiği şekilde esas soykırım ve vahşi ülkeler bellidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer IŞIK Arşivi