SARI İNEK

Ortaokul  birinci sınıftaydım.Ağustos ayının son  günleriydi, camızlarımızı,öküzlerimizi,ineklerimizi yaymak (otlatmak)için,suyun kenarına halk dilinde suyunkırağına,harmanların olmadığı çayırlık alanlara götürüyordum.Günbatımından önce de hayvanları eve getirerek ahırdaki yerlerine  yularlarıyla bağlıyorduk.Geç kalmıyorduk çünkü hayvan çalan hırsızların olduğu söyleniyordu.Yazıda yaylım esnasında hayvanları sürüden ayırmıyorduk.

Bizim hayvanlardan başka komşularımızın üç ineğini de günlüğü birer liradan otlatıyordum.Bu sayede okul harçlığımı biriktiriyor,bazı günlerde-cumartesi öğleden sonra- yirmi beş kuruş vererek arkadaşlarımla  Katiboğlunun(Hacıkel Yemliha’nın) sinemasına ailemizden habersiz gidiyorduk.O yıllarda sinemaya gitmek çocuklar için bir ayrıcalıktı.Sinemaya gidemeyen arkadaşlarımıza seyrettiğimiz filmleri, ballandıra ballandıra anlatıyor;hava atıyorduk.

Sarı  inek doğum yapalı  üç gün olmuştu.Tıpkı kendisi gibi, alnında ve ön ayaklarında beyaz renkli  işaretleri olan, sarı renkli bir erkek buzağısı vardı.Anam Sarı ineği sağarken ona  yardım ediyordum, ineğin  dört memesinden ikisini sağıyor,diğer ikisini de buzağının emmesi için sağmıyordu.Sarı ineğe, yavrusu olduğu için özel bakıyordum.Normal samanın yanı sıra, yaş yonca veriyordum.Anam ineği sağarken ben de ayakta güçlükle durmaya çalışan buzağıyı seviyor,bazen kucağıma alıyor,öpüyordum.,Sarı inek beni sevdiği için, yavrusuyla oynamamdan rahatsız olmuyordu.Anam  işini bitirip gittikten sonra ben, buzağıyı sarı ineğin altına getiriyor,memeyi bulmasına yardımcı oluyor;sonra da buzağının burnunu memelere çaka çaka emmesini seyrediyordum. Yaklaşık on dakika buzağının annesini emmesini bekliyor,sonrada buzağıyı kucaklayarak ahırdaki çitle ayrılmış bölüme koyuyordum.Sarı ineğin önüne biraz daha kes samanı koyarak başını  okşuyor,boğazının altını kaşıyıp sırtını sıvazlayarak ahırdan ayrılıyordum.

Birkaç gün sonra Sarı inek de diğer hayvanlarla birlikte yaylıma başlamıştı.Güneşli ,berrak bir ağustos günüydü.Hayvanları  ve komşunun üç ineğini alarak Killik denen mevkide diğer mal yayan arkadaşlarımızla bir araya geldik. Mıstık Emmi,  seksenine merdiven dayamış sevimli bir ihtiyardı.Beyaz sakallı,kemerli burunlu, küçük gözlü,uzun yüzlü,esmer tenliydi. Bir ineği,bir de eşşeği vardı.Her gün  bizimle birlikte onları yayardı.Çocukların çok sevdiği neşeli bir ihtiyardı.Çocukla çocuk,büyükle büyük olurdu. Çocuklarla şakalaşmayı çok severdi.Mal yayan çocuklara söğüt ağacından düdük yapar,yiyeceklerini çocuklarla paylaşırdı. Çayırda çocukları birbirleriyle güreştir,hakemlik yapardı.Bazen Battal Gazi’nin, Hz.Ali’nin kahramanlık cenklerini ve askerlik hatıralarını  abartarak anlatır,Battal Gazi’nin bir kıçla on beş kafiri öldürdüğünü ,anlatırken ağzımız açık dinlerdik.

Öğle olmuştu,hayvanların bir kısmı söğüt ağaçlarının gölgesinde,bir kısmı tarlaya yatmış geviş getiriyordu.Camızlar suyun içinde yatarak serinliyorlardı.Başlarını suya batırıyor,burunlarından su fışkırtarak keyif çatıyorlardı. Öğle olduğu için yemek saati gelmişti.                                                        Mıstık Emmi:’’Herkes azık çıkınlarını buraya getirsin.’’ diye  yüksek sesle seslendi.

Önce kendi çıkınını açtı;iki domates,iki kocamış hıyar ,biraz deri çökeleği ve bir yufka ekmek vardı.Çocuklar ellerindeki çabıt çıkınlarını-azıklarını- Mıstık Emmi’nin önünde tek tek açtılar.Açılan çıkınlarda yufka ekmekler,pideler, yağlı omaçlar,pekmez omaçları, pekmez kırması, inek peynirleri,çökelekler,hıyarlar,domatesler,bulgur pilavı,yarma aşı,pişmiş yumutra, külekte Antep pekmezi ve Tarsus helvası…

Herkesin gözü Antep pekmezi ve Tarsus helvasındaydı.Mıstık Emmi,helvadan kendisine bir dürüm yaptı, bir domatesi dilimledi,eline bir hıyar aldı.’’Afiyet olsun!’’ deyince diğer çocuklarda hep birlikte  nevalelerini birbirlerine ikram ederek iştahla yemeye başladılar.İlk önce  pideyle birlikte helva ve Antep pekmezi tüketildi.Kısa süre sonra bulgur pilavının dışında her şey iştahla yenmişti.Mıstık  Emmi askerlik matarasından suyunu  içti,eliyle ağzını sildi,beyaz sakalını sıvazladı.Diğer çocuklar Palak’ın Pınarı’ndan suyu avuçlarıyla kana  kana  içtiler.Ellerini,yüzlerini yıkadılar.Öğle arasında malcı çocuklar arasında çeşitli oyunlar oynanırdı:koskuç,güreş, bilek güreşi,suda çimmek(yüzmek) , koşu,çelik çomak,eşekleri yarıştırmak,futbol maçı…

Mıstık Emmi,öğle namazını yeni kılmıştı.Ortaokuldan beş arkadaşım yanımıza geldi,Beşi de memur çocuğuydu.Gezmeye  gelmişlerdi,ellerinde kuş lastikleri, başlarında şapkaları ,bir de kırmızı bir naylon top vardı.Hoşbeş sohbetten sonra, kendi aramızda futbol oynamaya karar verdik.Çünkü çok güzel bir çayırlık alan vardı.Biraz küçüktü ama top oynama çok müsaitti.Malcı çocuklardan beş kişilik bir takım oluşturduk.Çayıra koskuç ağaçlarından yaklaşık altışar metrelik iki kale yaptık.İki devre maç yapacaktık. Üç gol atanıca  birinci devre bitecekti.Altı golü hangi takım tamamlarsa maçın galibi olacaktı.Top oynamayı çok seviyordum.

Sarı ineğe baktım,memeleri sütle dolmuş ayakta duruyordu.Mıstık Emmi,öğle namazını bitirmiş.Söğüt gölgesinde dinleniyordu,koşarak yanına vardım:

--- Mıstık Emmi,biz arkadaşlarımızla futbol maçı yapacağız.Sana zahmet hayvanlara göz kulak olur musun?

Mıstık Emmi:

----Hayvanlar mışıl mışıl geviş getirerek yatıyorlar,siz hiç merak etmeyi ben hayvanlara bakarım.

Memur çocuklarının hepsinin ayağında spor ayakkabıları vardı.Hepimiz imrenerek spor ayakkabılara baktık.Bizler, yaz mevsiminde tarlada,takımda çalışıp hayvanları  yayarken onlar, gönüllerinin istediği gibi tatil yapıyorlardı; onlara gıpta ile baktık. Benim ayağımda soğukkuyu denilen siyah renkli lastik bir ayakkabım vardı.Bazı arkadaşlarımın  lastik ayakkabıları yırtık olduğundan yalın ayak oynayacaklardı.Rakiplerimiz teknik bakımdan bizden üstündü.

Kıran kırana bir maç   başlamıştı.Hakemliği öğretmen  çocuğu olan  Ali yapıyordu.Çok güzel futbol oynuyordu.Aynı zamanda sınıf arkadaşımdı.Takım arkadaşlarımın bir çoğunun  futbolla ilgisi olmadığı için, güreş yapar gibi futbol oynuyor ve faul yapıyorlardı.Bu yüzden aramızda sıkça tartışma çıkıyordu.Birinci devreyi memur çocukları, üç  bir önde tamamladılar.İkinci devreye dinlenme vermeden heyecanla başladık.Fauller tartışmalar,bağırmalar çağırmalar neticesinde memur çocuklarına altı üç net skorla yenilmiştik.Canımız sıkılmıştı ama yapacak bir şey yoktu.Başka bir zaman rövanş yapmaya karar verdik.

Mıstık Emmi,çayıra  sağ  yanına uzanmış ,sağ avucunu başına yastık yapmış, belli ki kestiriyordu.Gözlerim Sarı ineği aradı  fakat  görünürde  inek yoktu.Heyecandan kalbim küt küt çarpmaya başladı.

---Mıstık Emmi,Mıstık Emmi!.. Sarı inek yok!..Nereye gittiğini gördün mü?

Mıstık Emmi,gözlerini ovalayarak doğruldu.’’Nereye gidecek,buralarda bir yerdedir.Söğüt ağaçlarının arasına,Mehmet Çavuş’un dikmeliğine,Türkalisi’nin otluğuna ,Çatal Pınar’a,Boşnakların tarlalarına bakın.Belki de eve gitmiştir. ’’dedi .

Herkes, Sarı  ineği aramaya koyuldu,dört bir yana bakıldı ama Sarı inek kuş olmuş,uçmuştu,yoktu.Arkadaşlarımdan biri ‘’Hırsızlar ineği çalmış olmasın!..’’deyince korkmaya başladım.Betim benzim attı...Futbol oynadığıma bin pişman olmaya başlamıştım..Babama,anneme ne diyecektim...Sarı ineğin yavrusunu nasıl besleyecektik...Sarı ineğe sahip olamadığım için beni becerisizlikle suçlayacaklardı. Dua etmeye başlamıştım.’’Ya Rabbim!Sarı inek sağ salim bulunsun,bir daha futbol oynamayacağım.’’ İçimden memur çocuklarına kızıyordum.Onlar gelmeseydi,top  oynamayacaktım ve Sarı inek de kaybolmayacaktı.Kara kara düşünmeye başladım.Diğer hayvanları bırakıp bir yere de gidemiyordum.İkindi sonu  hayvanları önüme kattım,evin yolunu tuttum.Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra eve ulaşmıştım.Komşu ineklerini evlerine teslim ettim.

Evimizin avlusu oldukça büyüktü.Zaman zaman avlumuzda iki kağnı bulunurdu.Büyük avlunun tahta  kapısını açtım.İki camızı,iki öküzü,bir de düveyi avluya girdirdim.Sarı inek avluda yoktu.Anam ardıç merdivenin başında oturuyordu,babam da ev yoktu.Anam Sarı ineği sorarsa ne diyecektim!..Nasıl cevap verecektim...Sıkıntıdan canım çıkacak gibiydi.Bir an evvel Sarı ineğin kaybolduğunu söyleyeyim,ne olacaksa olsun diyordum!.. Üzünyüyle anamın yüzüne baktım.Anam,nur yüzlü, beyaz tenli, güzel bir kadındı; yüzünde bir gülümseme vardı.Belli ki benim ineği kaybettiğimi, yüzümdeki endişeden anlamıştı.Daha fazla üzülmemi istemediği için müjdeyi verdi:

---Oğlum, Sarı inek  yeni doğum yaptığından, karnı  doyunca   yavrusunu  emzirmek için, tek başına öğle sonu eve geldi.  Dikkat et,sürüden ayrılmasın.Diğer hayvanlarla birlikte gelsin.Sarı ineğin iki  memesini sağdım,ikisini de buzağıya bıraktım.Buzağı aç,sen emzirtirsin.

Dünyalar benim olmuş ,çok sevinmiştim.Koşarak anama  sarıldım,sevgiyle yanaklarından şapur şupur öptüm.’’Ana ,ben Sarı inek kayboldu diye çok korktum...Hatta hırsızlar tarafından çalındığını bile düşündüm.’’ dedim.Anam,Sarı ineğin ahırda olduğunu söyleyince koşarak ahıra daldım.Sarı ineğin boynuna sarıldım.Boğazının altını  kaşıdım,sırtını sıvazladım.Buzağıyı kucakladım,alnından öperek,karnını sıvazladım,başını okşadım.Sarı ineğin yanına getirdim,burnuyla çakıştıra çakıştıra,  annesini maç maç emmeye başladı.Hem ineğin hem de buzağının keyfine diyecek yoktu.Sarı ineğin yem teknesine  kes samanı koyarak onu  ödüllendirdim.İkisini de bir süre sevinçle izledim. Sonra buzağıyı kucaklayarak ahırdaki bölmesine koydum.

Mutluluktan uçuyordum.Ardıç merdivenden koşarak  toprak  dama çıktım.Güvercinlerim benden yem bekliyordu.Keyfime diyecek yoktu,keyfim yerine gelmişti.Yirmi çift cins güvercinim vardı:Muharrek,Şamlı, Bağdatlı,Paçalı,Güllü,Museydi,Filik,Taklacı…

Bakır sahanı(tabak)  buğday ve mısırla doldurdum.Güvercinler etrafımda uçuşuyor,yem bekliyordu.Sağ avucumun içine biraz mısır koyup elimi uzattım.Muharrek isimli güvercin , her zamanki gibi avucuma kondu ve avucumdaki mısırları iştahla yemeye başladı.Sahandaki buğday ve mısır tanelerini dama serptim.Güvercinlerimin birbiriyle yarış edercesine yem yiyişlerini, erkek güvercinlerin boğazlarını  şişirerek ötüşlerini mutlulukla  izlerken anamın tatlı sesi duyuldu:

---Oğlum, acıkmışsındır,tarhana çorbası hazır; gel de soğumadan sıcak sıcak  iç çorbanı!

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Harun Çitil Arşivi