Abdulbaki GÜNIŞIĞI

Abdulbaki GÜNIŞIĞI

REKREASYON’UMU AÇIK ARTIRMA İLE SATIRMAK İSTİYORUM

Yukarıda yazı başlığımdan bir şey anlamadığınızı zan ediyorum. Türkçeyi az çok bilen birisinin yukarıda cümlede yanlışlıklar olduğunu görmesi çok zor değil. Fakat yanlışlığın bir tane değil, iki tane olduğunu bilmesi maalesef son zamanlarda gazete ve televizyon haberlerinin yanlışları sayesinde artık mümkün değil.

                    Bir milletin iki tane bayrağı vardır. Birisi göndere çekilen bayrak, diğeri konuştuğu dildir. Konuştuğu dili en çok bozan ve yanlış konuşan, içine sürekli yabancı kelime, üstelik hiç ihtiyaç yok iken katan tek millet olduğumuzu biliyoruz.

                     Tanzimat ile beraber, kendisini okumuş yazmış bilsinler, önemli insan olduğunu hissettirsinler diye halkın bilmediği ne kadar Arapça ve farsça kelime var ise yazısında, konuşmasında kullanan o günkü düşüncesiz ve umursuz insanlar var ise, bu gün gelinen noktada ise aynı kafa ile yazısında ve konuşmasında Avrupa dillerinden ne kadar çok kelime kullanır, işyerine Avrupai bir isim seçer ise adam olduğunu zan eden zevat vardır. Bu tür insanların varlığının çok olması o milletin kültür olarak erozyona tabii olduğunu, kendisinden ve kültüründen utanan insanların toplum içinde söz sahibi olduğunu ve hüsranın yakın olduğunu gösterir.

                      Bir zamanlar üniversitemizin hocalarından birisi, Türkçe ile tez verilemez demiş idi. Kendisi hangi dilde tez vermiş ki, hiç kimsenin sormak aklına gelmemiş idi. 1920 lerden itibaren devşirme zihniyetli, islamdan ve Türklükten nasipsiz insanların bilerek ve isteyerek, uydurma ve yabancı kelimeler ile dolu yazılar yazmaları, yeni nesle bu tür yazıları ve konuşmayı özendirip öğretmeleri , okuyan bir nesil yerine, okumadan okul bitiren bir nesil yetiştirilmesi neticesinde, yüz kelimeyi geçmeyen bir varlık ile konuşan ve yazan (aslında yazamayan) bir nesil yetişti. Televizyonların reklam sözleri ve yazıları ve bir çok sözlü  ve yazılı basın ile uyduruk, yarım ve değiştirilmiş kelimeler kullanılarak, yeni nesle alıştırılan dil, neticesinde kendisini ifade imkanı bulamayan insanlar demektir.

               Bir banka reklamında, sinema sanatçısı uzanmış olduğu halde varmı (artıran) diye bir faiz reklamı afişleri hazırlatmış idi. O gün elimden gelen her yere ve özellikle bankaya, reklamdaki cümlede geçen artıran kelimesinin yanlış olduğunu, kelimenin aslının arttıran olması gerektiğini, bu yanlış neticesinde dilimizden bir kelimenin daha silineceğini ve yanlış yazım sonucu yanlış manalar çıkacağını söylemek için çırpındım. Neticesi sadece hüsran oldu. Büyük bir umursamazlık, yanlış gidiş, tek başıma mücadele etmek hayli zor ve imkansız idi.

              Yazımın başında ki cümleye döner ise arttırmak kelimesini güdük hale getirip artırmak diye kullananların, bir gün sattırmak kelimesindeki t harfinin birisini de yemeleri mümkün. Sattırmak kelimesinin satırmak olduğunu bir düşünün. Türkçeye önem veren, aslında Türk milletine önem veriyor demektir. Bakmayın siz siyasilerin, Türkçe yer isme, Türkçe iş yeri ismi, Türkçe insan ismi demelerine. Eğer alt kademe bu sözleri duymuyor ve uygulamıyor ise büyük sıkıntı var demektir.

                      Cumhurbaşkanı sürekli Türkçe diyor, fakat alt kademe bunu ciddiye almıyor ise. O zaman cumhurbaşkanının diğer bir çok konuda da ciddiye alınmadığını göstermezmi?. Sayın Belediye başkanı kardeşimden, daha iki gün önce, yaptığı hizmetleri takdir ettiğim ile ilgili yazımda, bu hassasiyeti göstermesini rica ile yazımı bitirmiştim.

                    Heyhat, gel gör ki hiç etkisi olmamış. Belediyeden arayarak yazı için teşekkür eden kardeşim, yazılarımı okuduğunu ve güzel bulduğunu söylemiş ve beni de umutlandırmış idi. Gel gelelim bu sadece kibarlık olsun diye söylenen sözlerden imiş. Bunu nereden mi anladım? İki gün önceki gazetede Elbistan ilçemizin güzide mesire yeri olan Ceyhan nehrinin çıkış gözüne yapılan 90 dönümlük bahçe için söylenen rekreasyon kelimesinden anladım.kocaman bir hizmeti gözümde sıfır eden bir kelime.

               Sayın belediye başkanı Fatih beyime bir çok defalar Park kelimesinin cılkının çıktığını, artık midemizin bulandığını, onlarca işyerinin park ismi ile açıldığını, anladığımız manada park kelimesinin de bozulmadan payını aldığını, dilimizde çok güzel bir karşılığı olduğu halde neden bahçe isminin kullanılmadığını anlatır iken, bir de ne görelim yeni bir kelime üstelik kanımıza ekmek doğrayan avrupadan aparma bir kelime, rekreasyon kelimesini bizzat Mehmet Fatih Erkoç bey kullanmaya başladı.

                   Hani dilimize saygı ve sevgi, hani sayın cumhurbaşkanımıza öl de ölelim, sev de sevelim sözünün manası. Hani cumhurbaşkanımız emr etti sokağa silahın karşısına çıktık diyenler. Adam yırtınıyor güzel dilimiz , güzel dilimiz diye. Beni Türkçe isim verilmeyen işyerlerinin açılışına davet etmeyin diye. Demek ki sevgimiz , diğer bir çok sözümüz gibi yalanmış.

                 Son yazımda rica etmiştim. Park yerine bahçe kelimesini kullanalım. Üstelik maraşımızın en eski park kelimesi yerine geçen bir yeride var. Herkesin bildiği ve muhakkak kitap okuyup, çay içtiği, çocuklarını oynar iken seyrettiği çocuk bahçemiz. Çocuk bahçesi yerine daha sonra birileri park ismini kullanmaya başladı. Bozulma o hale geldiki, tatlıcı, lastikçi, hastane bilmem ne işyeri park ismini kullanmaya başladı. Şimdi bu bozulmayı yeterli bulmadığı kanaatında olan yetkililer, re kreasyon kelimisini kullanmaya başladılar. Kayabaşındaki çocuk bahçesine o ismi verenler kimin ataları idi.

             Maraşımıza ilk yapılan park’a pırıl pırıl Türkçemiz ile bahçe ismini veren atalarımızın kemikleri sızlıyor. Bu ne tür bir aşağılık duygsudur ki tamiri mümkün olmamaktadır. İslami bir eğitim, alan, batıya farklı bir şekilde bakan, geçmişi ile öğünen bir belediye başkanımız ve onun ekibi zamanında bu yazıyı yazmaktan hicab duyuyorum. Fakat iltifat marifete tabii dir sözünü en iyi kendisi bilir. Marifetlerini yazmaya devam edeceğim ve iltifat ederek. Fakat park kelimesinden, yeni icadı olan rekreasyon kelimesinden ve işyerlerine ve apartmanlara verilen yabancı kökenli  isimler hususunda göstermesini beklediğimiz hassasiyete göstermemesi halinde ise bunu da yazacağımızdan emin olmasını isterim.

          Her şey Rabbimin rızası içindir. Kendimiz için ikbal beklentimiz yoktur. Milletimizin bekasından başka bir arzumuz yoktur. Milletin bekasını isteyenlerinde aslında bu yazılara muhatap olmaması gerekir iken muhatap olmalarına da ayrıca üzüldüğümü belirtmek isterim. Bu hatalarından çok kısa zamanda dönmesini, aziz Milletim adına istirham ediyorum. Yok ısrar ile bu ihanet gibi hataya devam ederler ise, şikayet edilecek en büyük makama şikayet edeceğimi de en iyi kendisi biliyor. Makamı Kübra da her hak ödeşilmez. Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulbaki GÜNIŞIĞI Arşivi