Pınar Altuğ'un elleri

Bir ülkenin gündemini işgal eden konu, esas konudur, diğeri teferruat. Eğer bu tez doğruysa bugün en önemli konumuz Pınar Altuğ’un elleridir, gerisi hikâye…

12 Eylül darbesinin hemen öncesiydi.

Sokaklar kan gölüne dönüyor, kimin, kimi neden vurduğu bilinmiyordu.

Şartları olgunlaştıran çevreler, her kesimden itibarlı insanların canına kastederek, kavgayı kızıştırıyordu.

Siyaset zaten bitmişti.

Koalisyon hükümetleri, kendi gelecek kaygısıyla doluydu.

Ülke yokluk içindeydi.

Para yoktu, paran olsa da alacağın ürün hiç yoktu.

Temel gıda maddeleri için uzun kuyruklar oluşurdu.

Hatta o zamanlar, mizah konusu; kuyrukta tanışan, evlenen ve çocukları olan çiftlerdi.

Tabii halkın gündemi bu değildi o zamanlar…

İnsanlar sokağa çıkamazdı.

Geceleri evden dışarı çıkılmazdı.

Evin oğlu gece boyu dışarıdaysa evde yaşanan korku, ecel terleri dökmeyle eşdeğerdeydi.

Devlet baskısı had safhadaydı.

Ülkeyi yönetmeyen iktidar, sıkıyönetimle, halkı sıkıya almış, Olağanüstü Hal’le, ne hallere büründürülmüştü.

Ülkenin bir bölümü “kurtarılmayı bekleyen” bölümüydü ve orada bu satırların yazarı da yaşamak zorundaydı.

Terör, artık sıradan olaylar arasındaydı.

Her gün çetele tutmak gerekirdi; bugün şu kadar genç ölmüş…

Bugün şuraya bomba atılmış.

Bugün, şu kahvehane taranmış, şu lokanta basılmış, şu meşhur adam öldürülmüş…

Öldüren sağcıysa, solcunun intikamı yakındı…

Öldüren solcuysa, sağcının intikamı da uzak değildi.

Ve böyle bir korku toplumunda, fakirlik, yoksulluk, dibe vurulmuşluk vardı.

Ama gündemimiz Bülent Ersoy’du…

Şimdi Pınar Altuğ’un elleri gibi, onun da başka bir organıydı…

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılıyordu.

Halk seçmiyordu, cumhurun başını o zamanlar…

Vekiller oy kullanıyor, her parti, kendisinin cumhurbaşkanı olsun istiyordu; cumhurun başkanı değil.

Zaten cumhurbaşkanı, bostan korkuluğu gibiydi.

Çankaya’nın noteriydi belki de…

O nedenle siyasi partiler, “onaylatma makamı”nda oturacağı önemsiyorlardı.

Sadece resmi ve dini bayramlarda “yazılı mesaj” veren, bir dernek başkanı gibiydi.

Resmi bayramlarda şapkasıyla halkı selamlaması ise “halkın cumhurbaşkanı” olduğunu göstermezdi, çünkü selamı alan halk değildi.

İşte o zamanlar bir cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyordu…

Yasa gereği meclisin salt çoğunluğunun belli bir sayısında oy alması gerektiğinden, bölük pörçük partiler asla bu sayıya ulaşamazdı.

Bir aday üzerinde anlaşma da yoktu.

O zaman her gün cumhurbaşkanlığı oylaması yapmak şart olurdu.

Öyle de oldu.

Birinci tur, ikinci tur, 99’uncu tur, 186’ıncı tur.. diye devam etti durdu.

Her gün ama her gün cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyordu ve her gün de farklı sonuç alınmıyordu.

Alınıyordu aslında…

Mesela vekillerimiz Bülent Ersoy ismini sandığa atabiliyorlardı.

O günlerde Bülent Ersoy, cinsiyet değiştiriyor ve Türkiye’nin gündemi o ve onu ameliyat eden Mındıkoğlu’ydu… (Ali Nihat Mındıkoğlu)

O zaman ben okurdum, Yavuz Donat da yazardı.

Ve bir yazısını Bülent Ersoy’un yeni çıkmaya başlayan göğüslerine ayırmıştı…

O kadar gündemimizdeydi anlayacağınız, Bülent Ersoy.

Oysa başka gündemlerimiz olmalıydı; başımıza gelenleri sorgulamalı, siyasilerden hesap sormalıydık.

Soramadık, ihtilal oldu.

Hepimizi suçlu gören bir ihtilaldi bu, sadece kendileri sütten çıkmış ak kaşıktı ve bütün kirleri temizlemeye ant içmişlerdi…

Şimdi ise Pınar Altuğ gündemin birinci sırasında, elleriyle…

Elleri çok yaşlıymış ama bacakları gençmiş, yüzü şöyleymiş, şurası böyleymiş…

Bütün gazetelerde, TV’lerde, İnternet sitelerinde…

Bir kadına yapılacak en büyük hakaret, onu bir ürünmüş gibi algılamak ve öyle yansıtmaktır.

Pınar Altuğ, bir oyuncudur ve sadece magazin basınının veya kendini aşarsa sanat camiasının gündeminde olur.

Ama yeni anayasa çalışmasını, barışı, çözümü, terörü, kumpası, derin yapılanmaları, yoksulluğu, yolsuzluğu, işsizliği, dar gelirliyi, seçimi, geçimi geçerek gündemin ilk sırasına oturuyorsa, durup düşünmek lazım.

Biz, kendi gündemimizi değil, bizi hiç ilgilendirmeyen gündemlerle doluyuz.

Zaten bilinçli şekilde empoze edilen gündemlere, incir çekirdeğini doldurmayan ve bizi hiç ırgalamayan gündemlerle de süslüyoruz.

Gerisi mi, atı alan Üsküdar’ı geçiyor ve biz farkına vardığımızda Dimyat’ta ne pirinç kalıyor ne de evde bulgur…

Tweetimden seçmeler

Her şeyi, özellikle siyaseti tadında bırakmak lazım. Bırakmadığınızda herkesin ağzında sakız olur ve o güne kadar ki kariyerini de çizersin.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi