Ölüm, ince bir çizgidir

Her canlı, doğduğu gibi, bir gün öleceğini de bilir. Bunu söylemek, yeni bir şey keşfetmek değildir ama yaşayanların “hiç ölmeyecek” gibi durdukları da bir gerçek. Hâlbuki zamanı geldiğinde doğan, hak vaki olduğunda da ölecektir ve bu kaçınılmazdır.

İnsanın doğasında mı var bilmem ama “bütün belaları” başkalarından kendilerine geçmeyeceğini, “elim hastalıkların” kendilerini bulmayacağını, afetlerle yüz yüze gelmeyeceklerini, “yoksullukla” imtihan edilmeyeceklerini ve nihayetinde ölümü tatmayacaklarını sanırlar.

Elbette bilirler ama bilmiyor gibi yaparlar.

Çünkü buna gerçekten inanan birisinin hırsı, başkalarını öldürecek boyutlara gelmez.Ölümü düşünen, hiç kimsenin kalbini kıramaz.Çok kazanmak için bütün değerlerini ayaklar altına alamaz.Öne geçmek için başkalarını ezip geçemez.Başarmak için hileye başvuramaz.Yalan söyleyemez belki, kimseyi kandırmak için uğraş içinde olamaz.Kumpas kurmaz mesela kimseye veya herhangi bir kuruma…Adı geçsin diye kırk takla atıp, akla hayale gelmedik işlerin altına girmez.

Çünkü sonunda ölüm varsa eğer, asıl mekân, ahirettir.

Dünyada yaşamak için bir çaba olur, direk kalmak için değil.Bir çaba olacaksa “iyi insan olma” çabası içinde olunur ve bu da hem bu dünya için, hem ahiret için geçerli akçe kabul edilir.Ama bütün çaba, bu dünyayı kazanmak olduğunda, bütün kötülükler de beklenir.

***

Dün Miraç Kandiliydi…

Mucizelerin en büyüğünün bahşedildiği peygamberimiz Hazreti Muhammed(sav)’in bir gece yaptığı inanılmaz yolculuk…

Kandil gecesi nedeniyle de çoğu insan gibi ben de mezarlıkları ziyaret ederim.Geçen yıl dedem başta olmak üzere birçok yakınımı ziyaret edip, ruhlarına Fatihalar göndermek üzere oradaydım.Bu yıl, bütün diğer yakınlarıma ve sevdiklerime ek olarak anne ve babamı da dâhil ettim.Geçen yıl bizimle olan ve bizi büyütmek için ömür çürüten anne ve babam, bu kandilde yoktu.Gelecek yıl olmayacaklar gibi…

Çünkü ölüm ince bir çizgiden ibarettir.Bir adım bile değil, bir nefesin tamamı bile değil…Bir anda canlıyken, bir anda “ölü” olabiliyorsunuz.Nasıl yaşarsan yaşa fark etmiyor.Ne kadar malın olursa olsun, hangi makamlarda bulunursan bulun, ortaya koyduğun ne kadar eser bulunursa bulunsun değişmiyor.Ne kadar kötülük yaparsan yap, ne kadar zalim olursan ol, ne kadar korku salarsan sal ölüm kimseyi teğet geçmiyor.İyi insan da olsan değişmiyor; ne kadar hayır hasenat yaparsan yap, ne kadar insanların yüzüne gülersen gül, ne kadar sevgi besleyen birisi olursan ol, ölüm seni de yakalıyor.

Dün kabirde dolaşırken gözüme birkaç isim ilişti; Yaşadıklarında cihanı titretenlerden…Zalimlikleriyle ün salanlardan…Çok parası olup, gözünün alabildiğince arazi sahiplerinden…İnsanları “köle” gibi görenlerden…Yanında çalıştırdıklarına “sinek” kadar değer vermeyenlerden…Burnundan kıl aldırmayan, kibrinden geçilmeyenlerden…Küçük dağları da, büyük ovaları da kendi yaratmış tafrasında olanlardan…Bir selamı esirgeyen, bir yoksulu doyurmaktan kaçınanlardan…Yeryüzünde iki ayaklı gezip, dört ayaklılara rahmet okutanlardan…

Yanına gitmek istedim…

Beni dinlese birkaç kemal edecektim…

Hadi, kalk bakalım, kalk da mallarına sahip ol…

Senden gururlular var, bak ne kibirle dolaşıyorlar, kalk da hadlerini bildir…

Vazgeçemediğin her şey tarumar oldu, kimseye zırnık koklatmazdın, ortada hiçbir şey kalmadı ve sana hiçbir faydası da yok.

Zulmettiklerinle hiç karşılaştın mı diye soracaktım, öte âlemlerde…

Mal varlığından yanında götürdüklerinin olup olmadığını soracaktım…

Öte âleme göçtüğünde kendisini “korkudan” ayakta karşılayan olup olmadığını da sormak istedim…

Hani kendisi “herkes önümde el pençe divan dursun” isterdi de…

Orada da kendisinin önünde aynı şekilde duran var mıydı, korkudan tir tir titreyenlerle karşılaştı mı?

Bütün kazandıkları ve daha çok kazanmak için gasp ettiklerinin kendisine bir faydası olmuş muydu?

Benimki de merak işte…

Eğer o malları ve o azameti, o kibri, o zalimliğinin öte âlemde faydasını görmüşse, vakit kaybetmeden ben de başlardım…

Ama sesi çıkmadı…

Yattığı yerde kendisine bile faydası yoktu.

Tıpkı babam gibi, tıpkı annem gibi yatıyordu…

Ve onlar hayatları boyunca “azıcık aşım, ağrısız başım” diye kimsenin hakkını yememişlerdi ve kimseye zulmetmeyi de düşünmemişlerdi…

Ama aynı şekilde yatıyorlardı; toprağın altında ve üstünde kaldıramayacağı bir yükle…

Kuşkusuz iyilerle kötüler aynı yatmıyordu; bazısı gül bahçesindeydi, bazısı zibil…

Ölüm, ince bir çizgidir ama yaşadıklarının ve yaşattıklarının karşılığı da öte âlemde ince bir çizgi gibidir.

Bütün bunları hepimiz biliyoruz, ben de biliyorum ve bu nedenle bu kadar hırsı, bu kadar zalimliği, bu kadar ayak oyunlarını, bu kadar kavgayı ve bu kadar çekememezliği bir türlü anlayamıyorum.

Kuşkusuz üstadın dediği gibi;

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber!

Ancak ölmekle gebermek arasında da bir ince çizgi vardır; bize karanlık, ötelere aşikâr…

Tweetimden seçmeler…

Hep iyiler göç etmiyor aslında. İyi insanlarımızın sayısı çok fazla. Sesi gür çıkanlara bakıp yanılabiliyoruz. Kötülerin sesi de çok kötü.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi