Dr. Mustafa Coşkun Kale

Dr. Mustafa Coşkun Kale

MUSDUK MÂMUD'UN BOZ TAZISI

Allah rahmet eylesin Mâmut Emmi (Çapar),  kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, halim-selim, sadece "ğayalık " da değil tüm ilçe de sevilen saygı gören bir adamdı.

Çifti-çubuğu olan, gün hükmüne göre varlıklı, ambarın da biderliği (tohum), samanlığın da kışı fazlasıyla savacak yeyğisi (yem) bol, kilerin de zahiresi dolu dolu olan, köyden gelen misafirlerinin eksik olmadığı, onların binekleriyle örtmesinin at, katırla dolduğu bir hane sahibiydi Mâmut Emmi...

Rahmetli Döne Bacı'nın meşhur "tarâna şora " sından nasiplenmeyen, yolda-belde kalmış, metrelerce yağan kardan köyüne dönemiyenlerin ilk çalacağı kapıydı, Mahallemizde ki Mâmut Emmi'nin yeri...

Sadece bu mu? Değil elbet,

Mâmud Emmi'nin "Oda Sahibi" olmasından dolayı, uzun kış gecelerin de, yatsı namazından çıkan çoğu Göksun'lunun, Hz. Ali cenklerinin okunup, dinlenildiği, cengin enstantenine göre, orada ki kalabalığın yer yer coştuğu, ağlaştığı, o zamanın bir dergahı, bir kültür eviydi de Mâmud Emminin Evi...

Mâmud Emminin, tüm bu güzel özelliklerinin yanın da, seçilen bir farklılığı da, O'nun Boz Tazısıyla yaptığı keklik ve çoğu kez de Tavşan avlarıydı.

Albustan'dan mı yoksa Urfa'dan mı getirttiği o meşhur Boz Tazı'sı çevre de bayağı ün yapmıştı.

Mâmud Emmi'ye ayan mı olurdu bilmem amma, òğlen sonu ikindi arası, evinden Boz Tazıyla yelli-yelli çıkıyorsa, elinde kalın bir sopa, belinde de ekmek çantası varsa; bilin ki o gün bol avla gelecektir Mâmud Emmi.

"Karlığın Ardı" veya " Durna Bucağı" yer yer de, "Tabak " Mâmud Emmi'nin avlak yerleriydi.

Çok sürmez, ikindi ile akşam arası Mâmud Emmi belinde bir-iki tavşan, belki de ekmek torbası keklikle dolu Şehrin insanlarının imrentili bakışlarıyla, ana caddeden evine doğru, arkada da Boz Tazısıyla yol alırdı.

Buraya kadar her şeyi güzel olan seromoninin, bir başka perdesi vardı ki sormayın gitsin. Boz Tazı eve gelir gelmez hazır sıcak yâlını içtikten sonra , örtmeden yoldan gelip geçenlere kibirli kibirli bakışı vardı ki, çekilir, unutulur gibi değildi doğrusu.

Unutuyordu zavallı  Boz Tazı kendini alçak gönüllü, av bilen avlak bilen Mâmud Emminin tazısı olduğunu , hem ava giderken ki o mütavaziliğini, sevimliliğini unutturuyor. Hem de örtmede ki o kibirli bakışıyla, gelip geçene "brehh ! brehh ! " dedirtip,  sonra da "ellâm boon bu av alık " dedirtiyordu...

Seni büyüten kim ? seven ve Boz Tazı diyen kim ? Sonra sen tazı değilmisin ? aslı görevin av almak değil mi Eyy Boz Tazı ?

Av almadan geldiğin gün kuyruğunu kâhkeleyip kayıplara karışacaksan ne alâ.

Derken, çaptan düşüp mahalle arasın da çocukların oyuncağı olduğunu da hatırlarım bizim Boz Tazı'nın.

Onca av yakalamış, ünü ilçelere ulaşmış o Boz Tazı'dan ne kaldı biliyor musunuz?

Yüreği, beyni boş, kibiri de elden bırakmayan adamlara bizim Göksun da;

"O ne bre ulan Musduk Mâmud'un av getirik tazısı mı ne şışip gubârıyon "

Sözü Boz Tazı'dan arta kaldı...

Dr.Mustafa Coşkun KALE'nin,

"Küçük Türkiye'm GÖKSUN" adlı yayınlanmamış eserinden alıntıdır

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Dr. Mustafa Coşkun Kale Arşivi