Abdulbaki GÜNIŞIĞI

Abdulbaki GÜNIŞIĞI

KOBANİMİ, AYN EL ARAPMI?

 Günü birlik siyaset yapanlar, tepki siyaseti yapmak zorunda olanlar, daima rakiplerinin arkasından gelirler. Bütün meselelerde hadise başlarına geldikten sonra düşünmeden tepki verir, haklı oldukları davalarda haksız ve yalancı durumuna düşerler.

       Kendi coğrafyasından habersiz, kendi tarihinden ve bu tarihin coğrafyalarından habersiz , fakat devleti yönetmek üzere seçilmiş kişi ve kurumlar bu eksikliğinin bedelini, ,yönettikleri insanlara ve millete ödetirler. Düşmanlarının yaptığı her saldırıya sırf karşılık vermek için olsun, o anda uydurdukları ve kendilerine doğru gibi gelen bütün tavırlar daha sonra ters bir etki yaparak, sonraları bu yanlışlarını düzeltme imkanı da vermez onlara.

       Türk tarihini öğrenmeyen, kulaktan dolma bir oğuz sözünün üzerine her zorda kaldığında oğuz diyerek cevap arayanlar maalesef mensubu oldukları aziz Türk milletini temsil kabiliyetinde olmadıklarından yanlış üstüne yanlış yaparlar. Türkler birkaç büyük boydan müteşekkil bir millettir. Bu boylardan iki büyük boy ise oğuzlar ve kuman-kıpçak’ lardır. Baraklar, karluk ve yağmalar v.s daha bir çok irili ufaklı boylar da mevcut olup, tarihi süreç içinde birbirlerinin içinde erimişlerdir. Selçuklu, Osmanlı çizgisinde devam eden tarihi süreç içinde oğuz boylarının etkin olması, kuman-kıpçak boylu Türklerin kurmuş oldukları devletlerin tarihinin iyi bilinmemesi ve coğrafyamıza vermiş oldukları adları ihmal etmemiz, bunun da zaman içinde bize yabancı adlar haline gelmesine sebeb olmuştur.

       Anadolu ve Azerbaycan yurdumuzu parçalayarak içinden bir kürt devleti kurmak ve bu devletin üstüne basarak asıl hedefleri olun Ermenistanı ve güneyinde büyük İsraili kurmak isteyen harici ve dahili düşmanlarımız bizim kendi dilimiz ve coğrafyamız hakkındaki cehaletimizden azami derecede yararlanmaktadırlar. Bunlardan bir tanesi de, adı çokça geçen ve asıl sahipleri koğularak yerine geçen bölücü örgütün kobani adını kullanması üzerine güya orasının adının ayn el arap olduğunu söyleyen cehaletimizdir. Yazımın başında belirtiğim cehalet bu tür konularda da aynı cehalet ile cevap vermeyi getiriyor ve doğrusunu söylediğimizi zan eder iken binlerce yıllık Türk yurduna bu sefer arapça ad vererek zaten bizim değildi demek istemiş olduğumuzu fark etmiyoruz.

       Ayn el arap, ayn isa, ayn ile başlayan yer adlarının aslında arap gözü, isa gözü manasına geldiğini bu yerlerin birer pınar yani su gözü olduğunu bilmediğimizi gösteriyor. Ayn isa denen köy aynı zamanda oğuzun bayat boyunun çok sevdiği ve oymağa adını veren şeyh isanın kabrinin olduğu köydür. O bakımdan bu köy bayat boyunun ve ona bağlı eseli oymağının merkezi, gözü gibidir. Çok değil yüz sene önce bizim olan bu yerlerin çok sulak, kamışlık ve bataklık yerler olduğunu ve adım başı pınar (bulak-göz) olduğunu unutmuşuz. Suriye sınırımızda bizim kısımda kalan mürşit pınarı yer adı buna örnektir. Kamışlı, karkamış ve kılkamış adları da bu sulak arazinin en eski zamanlarda daha Türkler ile meskun olduğunu gösteren yer adlarıdır. Kamışlı gibi pırıl pırıl bir Türkçe ad’a kamışlo diyerek kürtçe yaptığını zan eden cehalet ile kobani adının kubandan gelme kubanlı olduğunu bilmeyen cehalet aynıdır. Kobani meselesine gelince işte asıl fecaat burada başlıyor. Adın aslı koban olup, büyük Türk boyu kuman (kuban) boyunun adını taşır. Eski yazı ve konuşma dilimizde cümle yapımızda farsi yapıyı kullanan atalarımızın, kubanlı yerine kubani, konyalı yerine konevi, bursalı yerine bursevi söylemeyi ve yazmayı tercih etmeleri yüzlerce yıl sonra bu tür yazı ve konuşmayı unutmuş nesiller için uzaydan inmiş kelimeler haline gelmiş ve geçmişi silinen bu nesil bu tür kelimelerin kendisine ait olduğunu unutmuş yabancı bir kelime zan eder hale gelmiştir.

      Atalarımızın bir büyüklük alameti saydığı bu devrik cümle kullanma hastalıkları bu gün bu tür cümle ve deyimleri bizim yabancı bir cümle gibi görmemize yol açan cehaletimiz ile de birleşince ortaya maalesef kötü neticeler çıkmaya başlamıştır. Kuban havzası kuzey kafkasya’yı daha kuzeydeki kuman-kıpçak boylu Türklerin büyük yurdu olan yeri kafkasyadan ayıran havzanın ve nehrin adıdır.  Maalesef buraya kıpçak yaylası adını vermek yerine atalarımız deşt-i kıpçak deyimini kullanmışlardır. Bu deyim kıpçak çukuru, kıpçak yaylası veya çukuru manasındadır. İşte bu kıpçak- kuman çukuru havzasını kuzey kafkasyadan ayıran nehrin ve havzanın adı kuban havzasıdır. Kıpçak Türkçesinde m harfi ile b harfi sürekli yer değiştirir. Bu değişim ile Müslüman yerine büsürman diyen bir dil ortaya çıkar. Bunu bilmeyen kendi dilinden coğrafyasından habersiz insanları da düşmanları kendi dilinden vururlar. Kuban kuman, koban, koman, gibi değişimleri bilmeyenleri, kuban ne demek kuman ne demek olduğunu bilmeyenleri atalarının vermiş olduğu ad ile vururlar. Kuban adının koban ve koman olarak söylem farkı ile aynı söz olduğunu ve eski generallerden Teoman Koman komutanın soy adı olduğunu söyleyerek hatırlatalım. Gerçi Teoman Koman  adının ve soy adının hakkını verememiş birisi idi. İşte güya kürtçe olarak tanıtılmak istenen yer adı koban adının aslı, kobanlı yani kubanlı  eski yazımı kobani olup kobanlı demektir. Konyalı Mevlana diyebileceğimiz büyük alimin adının konyalı Mevlana olması onu küçültürmü?  O halde neden Mevlana celalettin-i rumi demek zorunda kalmışlardır. Bu tür devrik cümle kurmayı atalarımız maalesef bir marifet saymışlardır. Dahası farsçayı resmi dil yapacak kadar ileri giden büyüklerimizin bize mirası olan kürtçe ve benzeri farsi lehçeler bu yanlışın eseri olarak aziz Türk milletinin içinden onlarca başka millet türemesine ve zaman içinde kendi varlığına düşman yetişmesine  sebeb olmuştur.

     Kobani adının kubanlı, yani kuman-kıpçak boylu Türklerin yurdu, yaşadığı yer olduğunu bu adın bu boyun yaşaması sayesinde buraya verildiğini ve suriye denen toprağın beş bin yıla yakın Türk yurdu olduğunu bilmeyen cehalet kisveli yetkililerimiz güya savunma içgüdüsü ile başka bir yalana, denize düşenin yılana sarılması gibi sarılmış ve ayn el arap adını sahiplenmişlerdir. Oysa yapılan dört harekat sırasında askerimizin adım adım köy köy bölücülerden temizlediği  bölgelerdeki bütün yer adlarının Türkçe olduğunu televizyon başındaki en cahil insan bile görüp işitmiştir. Anlamadıkları her kelimenin her yer adının iddia edildiği gibi kürtçe, Ermenice veya Süryanice, olmaz ise arapça olduğunu zan eden bu cehalet temsilcileri aziz Türk milletinin hakkını savunamazlar. Bölücü zihniyet bu cehaletten faydalanarak belediyeler eli ile yüzlerce belki binlerce yer adını değiştirerek güya eski adlarının kürtçe olduğunu iddia ederek, doğrusunun yerine halkın yanlış seslendirmesini yazarak kendince zafer kazanmıştır. Merhum Barış Manço’nun, Malabadi köprüsü adını doğru zan ederek adına Türkü yazdığı gibi. Oysa artuklu ve diğer Türk beylikleri döneminde büyük alim ve beylerin hocası olan Molla Bahaeddin in aziz hatırası için yaptırılan köprünün adı bizzat bu alim kişinin adı olup, Molla Bahaeddin köprüsüdür. Halkın farsça ile yoğrulun karma bir dil konuşması ve bu dilin Türkçeyi bozması neticesinde ortaya çıkan garabeti hiç sorgulamadan olduğu gibi kullananlar bu yaptıklarından aziz Türk milletine karşı sorumludurlar. O köprünün kitabesini okuyabilse merhum böyle bir yanlış yapmazdı. Fakat kocaman kocaman siyasilerimizin molla yerine mala,mele v.s gibi söylemleri ciddiye alıp bunu da kürtçe diye kabul edip, güya kanaat önderleri meleler demeleri ancak cehalet ve acziyettir.

       Birisinin taş kafalı sözüne kızıp, hayır ben taş kafalı değil kaya kafalıyım demesi gibi, kocaman kocaman devletlilerimizin kendi atalarının vermiş olduğu yer adlarını bilmemesi ayıbın büyüğü olup, buna karşı kobani değil, ayn el arap diyerek savunma yapmaları ise ihanet derecesinde ğaflettir.

 Bilmiyor iseniz, bir bilene sorunuz. Hükümetimizden bu tür cehalet örneklerine bir son vermesini, bölgeyi ve bölgenin asıl adlarını gerçekten bilen kişilerden öğüt almalarını, yer adlarımızı bilerek değiştirenlerden hesap sormalarını, eski yer adlarının gerçek anlamlarını bulup araştırıp tekrar eski adları yazdırıp, yanlarına açıklamalar yapmalarını bekliyoruz. Türk milleti islamdan binlerce yıl evvel Anadolu da yaşamış ve Avrupa tarafından Anadolu küçük Türkiye olarak adlandırılmıştır. Taa o zamanlardan kalan yer adlarından sadece üç tanesini yukarıda zikrettim. Karkamış, kılkamış, kamışlı, kadeş antlaşması, kılkamış (yanlışlıkla Gılgamış) destanı bizimdir. Başka bir yazının konusu olan ve yüzlerce yer adı ise yazılmayı bekliyor. Bunlardan en canımı acıtanı ise Bayburt ilimizin hart ilçesinin ve hart ovasının adını değiştirip Aydıntepe ilçesi yapan cehalet ile ihanet arasındaki menfur değişimdir.

       Türk gençlerine tarih ve coğrafya dersleri tek ders olarak okutulmalı ve 1930 lar da başlayan yer adları değiştirilenlerinin tamamı tekrar eski adları verilerek, anlamları öğrenilerek yanına açıklamalı olarak yazılmalıdır. Kayseri ilimizin veya İstanbul ilimizin adından gocunmadığımız halde neden canik ilimiz samsun olmuştur. Burada kubanlı ve kobanlı olarak adlanan yer adı öz be öz bizimdir ve bu adın kürtçe olduğunu zan ederek güya karşılık vermek için ayn el arap adına mal bulmuş mağribi gibi sarılanlar bizim hakkımızı korumaktan aciz insanlardır. Oysa bilmezler Anadolu içinde ve dışında kürtçe yer adı olarak iddia edilen yer adlarının tamamı Türkçe, farsça veya Arapça olduğunu. Her şey Rabbimin rızası içindir. Vesselam.12.06.2022 Abdulbaki Günışığı

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulbaki GÜNIŞIĞI Arşivi