Mustafa OKUMUŞ

Mustafa OKUMUŞ

Kitaplık Haftası Ve Kitap Okuma Alışkanlığı Kazanımı

Söze, kitaplarla ilgili birkaç özdeyişlerle başlamak istiyorum:

    “ Kitaplar olmasaydı, uygarlığın başlangıçtan bu yana birikimi  eklene-eklene  günümüze ulaşamazdı.” “ Para kasada, bilgi kitapta saklanır.” “ Bilginler ölür, kitaplar kalır.” “Kitap en iyi dosttur.”

                                      ***

           Kitaplık haftası nedeniyle hafta boyu yazılı-görsel ve işitsel medyada  neden okuma alışkanlığı kazanamayan, kazandırılamayan, okumayan bir toplum olduğumuza dönük sorular, yanıtlar, yorumlar ve  yakınmalar sürüp gider.

            Kuşkusuz bu hafta da ulusalda konferanslar, paneller, okuma matineleri düzenlenecek; kitaplıklar ziyaret edilecek. Benzeri bir dizi uyandırma ve özendirme etkinlikleri birbirini izleyecek. Hafta bittiğinde her olduğu gibi bu yılda konu yorgun düşecek, havası alınmış balona dönecektir. Yetkili ve ilgililer de görevlerini yapmış olmanın rahatına ve huzurunu yaşayacaklar, kendilerince. Bunlar, benim yıllardan beri izlediğim rutin görüntülerdir.

            Bu yıl da sorunun ana kaynaklarına inilerek köklü çözümler üretileceğini sanmıyorum. Ülke çapında okuma kültürümüzün oldukça yetersiz olduğu bir gerçektir. Gelişmiş ülkelere kıyasladığımızda tablo hiç de iç açıcı değildir. Bu sorun öyle haftalar düzenleyerek dostlar alış-verişte görsün e dönüşen yaklaşımlarla çözüleceğe benzemiyor; keşke benzese. Yine de hiçbir şey yapmamaktan, konuyu yılda bir kez de olsa, gündeme taşımanın yararlı olduğu iyimserliğini taşıyorum.

             Okuma alışkanlığı kazanamayışımızın temelinde aile, çevre, eğitim sistemimizin olumsuzluklarından kaynaklanan nedenler var; okuma alışkanlığı kazanamayışımız adına. Televizyon ve interneti amacına, gereğine uygun kullanamıyoruz. Boş zamanlarımızın % 95’ni ekran başında bilinçsizce harcıyoruz. Program izleyiciliğinde seçici olduğumuz da söylenemez. Böylece kitap okunmayan, aile içi iletişime yeterince zaman ayrılmayan bir ortamda yetişen öğrenci-genç elbette aile yapısına göre yönlenecektir.

             Bir de çocuğun başarısını hep “NET’İNE” bağlıyor, erdem gelişimini ve genel kültürü arka sıralara atıyorsak, böylece ders dışı kitap okumasına geçit vermiyorsak, okuma alışkanlığı kazanımının önü hepten kapanmaz mı?

             Çağdaş eğitimde öğütçülüğün fazlaca bir işlerliği yoktur. Önemli olan örnek olmaktır. Neyi kimlerden istiyorsak, öncelikle onu, onların önünde biz yetişkinler yapmak-uygulamak zorundayız. Nasrettin Hoca’nın: “ Dediğimi tut da yaptığımı yapma,”demesine varan fıkrası pek işe yaramıyor. Önemli olan söylemimizle –eylemimizin örtüşmesidir.

              Çocuk için ailede ebeveynin, okulda öğretmenin tavrı çok önemlidir. Çocuk kendine uygun modelleri bu iki alandan seçer. Ailede kitaplık ve kitap okuyan yoksa hatta “dersine çalış, ders dışı kitaplarla zaman öldürme” uyarısı alıyorsa sık-sık, bu çocuk-genç, okuma alışkanlığını, zevkini nasıl kazanacak? Bu tek yanlı ders kitapları

hele de tuğla kalınlığındaki “TEST” kitapları çocuğun kitap okuma sevgisini köreltmiyor mu?              

            Diğer yanda örgün eğitim içinde çocuklara-gençlere neden okuma alışkanlığı kazandıramıyoruz a yanıt aramak kalıyor: Ezber ağırlıklı, yaşamdan kopuk ( özellikle ilköğretim ve düz ya da akademik liselerde) eğitim sisteminin uygulamalarına bakıldığında buranın da okuma alışkanlığı kazandırmada fazlaca bir aktivitesinin olduğu söylenemez.   Çünkü bu sistem, yetenek ve ilgi alanlarına yeterince değer veremiyor.

Böylece çocuklara, gençlere okuma alışkanlığı vermekte özendirici örnekler yerine, kitap okumaktan soğutan tüm olumsuzluklar eğitim sisteminde ve ailede sürüp gidiyor.

   Öğrenci ilköğretimden başlayarak lise son sınıfı bitirinceye değin “ÖSS” eleme sınavlarına odaklandırılıyor. Kimse ona bir şey sormuyor. Okul-dershane-özel kurs üçgeninde bunaltılıyor. Her şey “NET” yükseltimi ve “ÖSS’yi” kazanma adına yapılıyor. Sevsin-sevmesin, ilgi alanına girsin-girmesin, yeteneğiyle örtüşsün- örtüşmesin sistemin dişlileri arasında bu kısır döngüyü yaşamaktan başka bir seçeneği kalmıyor, öğrencinin. Aile ve veliler de çaresiz. “Ya bu deveyi güdersin ya da bu diyardan gider’sine” varan sona teslim oluyorlar, çocuklarının geleceği adına.

      Bir de ailenin özentisi öne çıkınca, öğrencinin bir yarış atı gibi kullanılması kaçınılmaz oluyor. “ Komşunun, akrabanın çocukları doktor, mühendis, mimar olmuşlar ya,  ablası abisi çok başarılıymışlar ya, o da öyle olmalıymış. Ele-güne karşı aile mahcup olmamalıymış” Bırakın yabancı çocuğu, kardeşler arasında bile farklılıklar olduğunu kabul edemiyoruz. Onlar a tek tip teknolojik bir ürün gibi bakma yanlışlığından bir türlü kurtulamıyoruz.

     Gün geliyor bu tür tek yanlı yönlendirme sonunda genç kendini,  sevmediği bir meslekte buluyor. Salt ekonomik nedenlerle girdiği bu işten zevk alamıyor, üretimi düşüyor, mutsuz oluyor. Kuşkusuz tüm aileler böyledir gibi bir savımız olamaz. Kimi ailelerin çocuklarının ilgi ve yeteneklerini öne aldıklarını, onları yönlendirirken demokratça tavılar sergilediklerini de biliyoruz. Ne var ki tek çiçekle yaz gelmiyor. Bu nedenle geneldeki olumsuzlukları görmezden gelmeye de hakkımız yoktur.

       12 yıl boyunca çocuğun –genç’in önüne tuğla kalınlığında (özellikle matematik-fen bilgisi ağırlıklı) test kitapları koyuyor, a-mı, b- mi, c-mi, d-mi yoksa e-mi doğruya şartlandırıyoruz. Bir doğru için dört yanlış öğrenmeye zorluyor, beyinlerini hayatlarında pek işlerine yaramayan bilgi çöplüğüne çeviriyor, onların çevreyle, ülkeyle, dünyayla bağlarını koparıyor, canlarından bezdiriyoruz. Hep “NET’LE”  “ÖSS’Yİ” öne alıyor, ders dışı kitap okumalarının önünü kesiyoruz. Sonra da neden okuma alışkanlığı kazanamıyor, kazandıramıyoruz diye sonucu sorguluyoruz da nedenlere köklü çözümler üretemiyoruz. Bu durumda eğitim sistemini sorgulamamız, üniversite önü  “ÖSS’ye”  bir çözüm bulmamız gerekir, diye düşünüyorum.

     Bir şekilde köklü çözümler üretmeden, etkinlikleri bütün yıla yaymadan, sınıf kitaplıkları kurarak her gün bir saat serbest kitap okuma uygulamasını başlatmadan, sonuç alınması oldukça zor gibi geliyor bana. Az da olsa okuma yüzdesinin artımında bir kıpırtı görülse de bu beklenenin çok altında, oldukça yetersizdir.   

      Bu nedenlerle okuma alışkanlığı kazandırmayı ülke geneline yaymak istiyorsak, bu işi panel ve konferanslarla sözlü etkinliklerden daha çok eylemsel uygulama etkinliklerine dönüştürmek, bütün yıla yaymak zorundayız. İlle de aile içinde, kütüphanelerde kitap okumayı özendirecek somut, kalıcı, yararlı çözümler üretmemiz gerekir diye düşünüyorum. 

       Ayrıca yetişkinler, aileler, eğitimciler bu konuda örnek davranışlar oluşturmalılar. Çünkü örnek olmak daima yol göstermekten daha etkilidir. İnandırıcılık, özendiricilik adına, yetişkinlerin söylemleriyle - eylemlerinin örtüşmesi de bir o kadar önemlidir.

     Birkaç sene önce Kültür-Turizm Müdürlüğünce Karacaoğlan Halk Kütüphanesinde bir panel düzenlenmişti. İki arkadaşımla bu panele konuşmacı olarak katılmıştım. Panel açıldığında sayın Valimizle birlikte protokol dan birkaç kişi vardı. Asıl olması gereken halk yoktu salonda. Bir ara panelist arkadaşlarıma eğildim, “boş sandalyelere mi konuşacağız, şevkim kırıldı daha baştan,”demiştim. Sonra bir grup öğrenci geldi. Salon boş sandalye görünümünden biraz olsun kurtuldu.

   Sayın Valimiz, okumanın gereğine değinirken, okumak ve bilgilenmekle insan olmayı özdeşleştirmişti. Hatta bir anısıyla da örneklemişti. Mesleki bir seminere katılmak için gittiği Londra’da otelinden çıkıp tramvaya biner, herkesin elinde bir kitap görünce şaşırır, okuyan yolcular arasında tek aykırı kişi kendisi olduğu ayırımına varır, orada kendine kayan gözlerde sanki ayıplandığını hisseder ve utanır. İkinci gün onun da elinde bir kitabı var. Herkes gibi o da okur, yolculuk boyunca.

   Bizler, giyinme ihtiyacımızın çok üstünde valizler dolusu giysiyle çıkarız geziye. Yabancılarsa okuyacağı kadar kitapla… Bu da başka bir ayıbımız. Ülkemize gelen turistlere baktığımızda giyim kuşamlarında oldukça yalın ve sadeler. Daha da önemlisi genelde herkesin elinde okuduğu bir kitabı var; otobüste, uçakta, trende, vapurda. Burası Türkiye, Valimiz kadar yalnız olmadığımız için de pek umursamayız bu görüntüleri. Bunları yabancı hayranlığıyla değil, kıskançlıyla ifade ediyorum. Okuma alışkanlığı düzeyimizden son derece üzüntü duyuyorum. Okumuyoruz, okumaya,

Okuyana gerekli değeri vermiyoruz.

   Beşikten-mezara kadar okumanın, bilgilenmenin, yetkinleşmenin farz sayıldığı güzel dinimizin öğretilerini göz ardı ediyoruz. Diğer yanımızın açlığını duymuyoruz. Oysa okumak, bilgilenmek, yetkinleşmek insanla özdeş, öncelikli bir değerdir.

    Uygarlığın dününü, gelişimini bu güne taşıyan elbette kitaplardır. Bilgiyi üreten bilginler bu gün kitaplar sayesinde yaşıyor. Kitaplar olamasaydı, uygarlığın başlangıçtan bu yana birikimi eklene –eklene günümüze ulaşamazdı.          “Bilginler ölür, kitaplar kalır. Bilgin unutur, kitap unutmaz.”      

     Kahramanmaraş’ta Kültür-Turizm Bakanlığına ya da Belediyemize bağlı kitaplıklar alt yapılarıyla her türlü okuma, araştırma, çalışma amaçlı kullanıma uygun donanımlıdır. Ayrıca bazı kurum ve okul kitaplıklarını da buna eklersek, bu konuda bir sıkıntı olmadığı görülür. Ne yazık ki bu kitaplıklar yeterince ilgi görmüyor. Bunun tek nedeni ise okuma ve kitaplığa gitme alışkanlığımızın olmayışıdır. Buna karşın kimi ilçe ve beldelerimizde de kitaplıkların açılışı devam ediyor. Birkaç yıl önce Türkoğlu İlçemizde bir kitaplık açıldı. Yerel belediye başkanlarımız oldukça ufuklu yaklaşımlar sergiliyorlar. Temsil ettikleri halkın kültürünün gelişimi konusunda kaynaklarının elverdiğince kitaplık açılışına desteklerini sürdürüyorlar. İl merkezinde Belediyemizin sempt kütüphanelerine verdiği desteği memnuniyetle izliyoruz.  2008 Nisan ayında Beyoğlu Beldemiz Belediyesinin,  çevredeki köy ve beldelere hizmet verecek kapasitede, Kültür Turizm Bakanlığı Mustafa Okumuş Halk Kütüphanesinin açılışı öncesinde kitaplık bina tahsisi ve iç donanımına sağladığı katkı her türlü takdire değerdir. Bize düşen, bu sevindirici görüntüyü okuma alışkanlığımızla taçlandırmak, dost kitapları yalnız bırakmamaktır. Bu konuda öğretmenlerimize, velilerimize öğrencilerimizi, gençlerimizi özendirme ve yönlendirme bağlamında büyük görevler düşüyor. Kitaplık açmak yetmiyor. Önemli olan kitaplardan yararlanmaktır. Demeye çalışıyorum.

KİTABA İLGİ VE OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANMADA GELİŞMİŞ  ÜLKELERİN NERESİNDEYİZ?

   Bu bölümde kimi araştırmalardan örnekler vererek yorumu siz okurlarıma bırakacağım. Konuya kitaplık haftası nedeniyle söylenmiş özlü sözlerle girmek istiyorum. “ Kitap en iyi dosttur. Gerçek bilgi kaynakları kitaplardır. Kitaplıklar gerçek Üniversitelerdir. Her kitaplık bir ceza evi  kapatır. Kütüphanesiz ülke çorak toprağa benzer. Kitaplıklar kültür evidir. Açtığınız okulun kitaplığı yoksa okul açmış sayılmazsınız. Kitaplar beynimizin ışığı, yüreğimizin ısısıdır.”

                                             ***

      Kitap okuyamama konusunda rutin bahaneler üretiriz. Bunların başında iş-güç, zaman yetmezliği, kitap fiyatları, okumanın karın doyurmadığı, öğrenciler için sınav vb. Oysa, TV’ye gelince bu sorunların hiç biri kalmıyor. Günde beş saate yakın TV izliyoruz. Diziler, filimler,

İnternet e, eğlence ye, kulağı-çeneyi kullanmaya harcayacak çok zaman buluyoruz.

      Televizyon; gazete okumayı % 20, dergi kitap okumayı  %22  azaltıyormuş. Bağımsız Eğitimciler Sendikasının araştırmasına göre; bir yılda kişi başına düşen okunan kitap sayısı: Bir Japon bir yılda ortalama 25, bir İsviçreli bir yılda otalama 10, Fransız 7, Türkiye’de ise 6 kişiye yılda bir kitap düşüyor. Kitap okumaya Türkiye’de bir kişinin ayırdığı zamanın 300 katını bir Norveçli, 210 katını bir Alman, 87 katını bir İngiliz  ayırabiliyor.

   Kitaba harcanan para ( 1995 verileri):Norveçli- 137  dolar, Alman-122 dolar, Belçikalı-100 dolar, Avusturyalı-100 dolar, Güney Kore-39 dolar, Türkiye-0,45 dolar. Dünya ortalaması-1,3 dolar. Kuşkusuz bu oranlar günümüzde olumlu yönde değişmiştir. Ancak söz konusu ülkelerin de bu sürede olumlu değişimler geçirdiğini düşünürsek, bu konuda gelişmiş ülkelerle aramızdaki açığın devam ettiğini düşünebiliriz.

   TÜRKİYE’DE OKUMA VE İZLEME ORANLARI

    Dergi okuma oranı  % 4, Gazete okuma oranı % 22, Radyo izleme oranı % 24, Televizyon izleme oranı % 95. Dünyada bir yılda (ders kitapları hariç) basılan kitap sayısı: Amerika-72 000, Almanya-65 000,  İngiltere-48 000, Fransa-39 000, Brezilya-13 000, Türkiye- 6 031

  UNESKO verilerine göre: (1978) Okuma alışkanlığı kazanılması temel eğitimde bireyin verimliliğini % 50, yükseltiyor. Eğitimdeki verimliliği artırma oranı ise % 30, eğitimin ekonomideki verimliliği artırma oranı % 44 tür.

NEDEN AZ OKUYORUZ ?

M.E. Bakanlığı’nın 1993  yılında yaptırdığı bir ankete göre insanımızın okumama sebepleri oranı şöyledir:   

    1.  Kitap okuma alışkanlığının olmaması :       % 50,2

    2.  Yeterince zaman bulunmaması :      %   16,6

    3.  Boş zamanlarında yoğun olması :     %   10,6

    4.  Tv, vido ve sinemanın tercih edilmesi : %  10,5

    5.  Kitap fiyatlarının yüksek olması :   %  4,6

    6.  Dersleri sebebiyle okuyamama :      %  3,4

    7.  Diğer sebepler :   % 1.9

    8.  Cevap yok :  2,2

   Kuşkusuz konuyla ilgili istatistiki veriler, verdiğimiz örneklerle de sınırlı değildir.  Bu alanda pek çok araştırmalar ve ayrıntılı veriler vardır. Ben, ülkemizin bu günü ve geleceği açısından önemli bulduğum okuma alışkanlığımızın yetersizliği konusunda okura bir düşünme ve öz eleştiri fırsatı vermeyi amaçladım. Kuşkusuz, bu veriler bu günü yansımayabilir. Bunları üstünden geçen zaman içinde elbette okuma alışkanlığımız olumlu yönde bir gelişim içinde olabilir. Ancak gelişmiş ülkelerle kıyaslamaya dayalı söz konusu veriler bizim için bu gün de geçerlidir. Çünkü o ülkeler de elbette yerinde durmuyor.   

      Dileriz en yakın gelecekte, aile içi uygun zaman dilimlerinde televizyon ekranı kapatılarak okuma saatleri oluşturulur. Okunan kitaplar üzerine yorumsal iletişimler yapılır. Dileriz, örgün eğitimde okuma alışkanlığı kazanmanın önünü kesen ve sistemden kaynaklanan  olumsuzluklar giderilir.

     Dileriz, çocuklarımızın yetenekleriyle ilgi alanlar, aile ve eğitim sistemince öne alınır, beslenir; okuyan, düşünen, yorumlayan, konuşan, sorumluluk ve haklarına sahip çıkan, temel değerleriyle barışık, girişimci, atılımcı, üretken nesillerin yetişmesinin önünü açarız. Ülke ekonomisini tüketici kuşakların baskısından kurtarır, üretken nesillerin katkısıyla ayağa kaldırır, daha varsıl, daha özgür, daha demokrat, daha sosyal adaletli bir ülkenin mutlu vatandaşları oluruz, dileğimi bir kez daha içtenlikle yineliyorum.

  Okumak, bilgilenmek, yetkinleşmek insan olmanın vazgeçilemez bir ön koşulu diye düşünüyorum. Bu dilek ve temennilerle “KİTAP, KİTAPLIK VE OKUMA HAFTASININ” okuma alışkanlığını pekiştirmede hayırlı ve olumlu gelişmelere vesile olmasını yürekten diliyorum. Tüm okurlarıma saygılar sunuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa OKUMUŞ Arşivi