Kapatın Gözlerinizi, Sorunları Görün…

Temelinde “dikkat çekmek” olan gün ve haftalarla ilgili bir şeyler karalamayı çok sevmiyorum ama bu yazı farklı olacak; kapatın gözlerinizi, sorunları görün…

Engelliler Haftası nedeniyle, Kent Konseyi Engelliler Meclisince düzenlenen “Empati Yürüyüşü”, çok kimse gibi bende de “meğer hiç farkında değilmişiz” fikrini uyandırdı.

Ne kadar duyarlı olursanız olun, toplumun bütün kesimlerinin farklı farklı sorunlarını bire bir yaşayarak öğrenmek, çok daha farklı oluyor.

Gözümüz gördüğü için şanslıyız.

Elimiz tuttuğu için şanslıyız.

Ayağımızla yere basabildiğimiz için şanslıyız.

Duyan bir kulak, hissedebilen organlarımız ve konuşan bir dilimiz olduğu için şanslıyız.

Bunların için de sorunları tespit etmek için “gören göz” çok önemli.

Ancak sorunlara sadece bakmak yetmiyor; görmek, dokunmak, hissetmek ve yaşamak da gerekiyor.

Hayatın hızlı temposu arasında yaptıklarımızın farkına bile varmıyoruz.

Koşuyoruz, hızlı yürüyoruz, bir yerlere ulaşmaya çalışıyoruz, aracımızla giderken amacımız sadece varmak oluyor.

Aracımızı park ettiğimizde, dükkânımızın ürünlerini sergilediğimizde, eşimizle dostumuzla sohbet ettiğimizde, yüksek sesle konuştuğumuzda, kulakları sağır eden müzik dinlediğimizde birilerinin hakkını yediğimizin farkına varmıyoruz.

Empati yürüyüşünde, görme engelli, ortopedik engelli ve işitme engelli vatandaşlarla birlikte 10-15 dakikalık bir yürüyüş yaptık.

Yürüyüşte esas olan, bu kardeşlerimize yardım etmeden, nasıl yürüdüklerini, yürürken nelerle karşılaştıklarını ve bu engelleri nasıl aştıklarını görmekti.

Eskiye göre engelliler için kenti yeniden dizayn eden yönetimlere rağmen, halen yasal düzenlemeye uymayan yerel yönetimler veya kurum ya da kuruluşlar var.

Bunun yanında “hiç farkına varmadan” sürdürdüğümüz hayatımızda, birilerinin hakkını yeme sorumsuzluğumuz, duyarsızlığımız var.

Elinde değnekle yürümeye çalışan görme engelli vatandaşımızın önüne kaldırımı işgal eden ve bunu kendisine hak bilen bir esnafın kasası engel olabiliyor.

Kaldırımlarda görme engelli vatandaşların geçişini kolaylaştıracak şeritli yolların bir yerde kesilmesi, üstüne bir başka şey monte edilmesi, “buradan sonra başının çaresine bak” demektir.

Ortopedik engelliler ve çocuklu annelerin bebek aracıyla kaldırıma çıkması ve inmesini kolaylaştıran geçiş yerlerinin birileri tarafından tutulması da yine “önemli olan benim, sen ne yaparsan yap” sorumsuzluğudur.

Kaldırım ve geçiş yollarını gören gözlere göre değil, sağlam vücutlara göre değil, “bir engeli” olabileceğini düşünerek dizaynı ve kullanılması gerekir.

Sadece bu değil elbet; ATM’den para çekmek isteyen bir ortopedik engelli, bunun için şehrin tamamını turlaması ve kendisinin ulaşabileceği bir ATM arar, bulamaz veya zorla bulur.

Herhangi bir WC’ye giremez ya yolu yoktur ya tuvaletler uygun değildir.

Bir kurum veya kuruluşun ya kapısından giremez ya üst katlara çıkamaz.

Asansörü çocuklar kullanmasın diye ekstradan düğme koyanlar, basamak engelini geçip, asansöre bir engelli vatandaşın nasıl bineceğini düşünmezler.

Camiler öyle, birçok alışveriş merkezi öyle ve günlük hayatta ihtiyaç duyacağı her yerde, bir şekilde engelle karşılaşırlar, engeli olan vatandaşlar.

Engel, insanın elinde olan bir şey değildir; ya doğuştandır ya hastalıktan ya da bir kaza sonrası oluşan eksikliktir.

Ama en kötüsü, bütün bu eksikliklerle yaşama azmini elinden hiç bırakmayan insanlarımızın önüne bizim sorumsuzlukla koyduğumuz engellerdir.

Bütün bunları günlük koşuşturmada, bu yazıyı okumada, engellileri dinlemede fark edemeyebilirsiniz.

İyisi mi, sorunlara hep gören gözle bakmamaktır.

Kapatın gözlerinizi ve bir kaldırımda yürümeyi deneyin…

Kapatın gözlerinizi, karşıdan karşıya geçin…

Kapatın gözlerinizi, sorunlara ve aksayan her şeye öylece bakın, daha dikkatli, daha anlamlı, daha hissedilir şekilde…

Sonra da “ne kadar sorumsuzmuşuz” diye düşünmeye başlayın.

Eğer bunu yaparsanız, yazma, okuma, izleme, gezme, dinlenme, yürüme, koşma, spor yapma, yeme, içme ve bütün ihtiyaçlarını gidermede, farklı bir gözle bakarak, sorunları görüp, çözüme bir katkınız olur.

Belki bir şeylerin değişme vakti, işte tam o vakittir.

 

Tweetimden seçmeler

Hukuk, “ben zaten haklıyım” demek değildir “ya o da haklıysa” diye tereddüt ederek, gösterileni değil, olanı öğrenmeye çalışmaktır.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi