‘’Hayat Bir Gündür O Da Bu Gündür’’

Belki klasik, belki sıradan bir söz ama bu aralar hayata bakışımı en iyi ifade eden söz. Nedendir bilmiyorum ama Şubat ve Mart aylarını çok sevemiyorum. Daha çok ölüm haberlerini aldığım aylardır. Belki de Şubat ayında babamı Mart ayında annemi kaybettim sanırım onunda etkisi vardır.

Uzun zamandır göremediğim bir arkadaşımın ölüm haberi bu günlerde oldukça üzdü beni. Çok erkendi beklenmedik bir durumdu, hayalleri, amaçları her şeyden önemli iki evladı vardı daha güzel günlerini görebileceği ama olmadı olamadı. Beklenmedik an herkesi yasa boğdu.

Hani her ölüm ardından hepimiz düşünürüz ya hayat ne kadar anlamsız diye bir müddet bu duygularla yaşar daha sonra yine her şeyi unutarak kaldığımız yerden yaşamaya devam ederiz.

Peki yarın öleceğimizi bilsek hayatımızı yine şu an olduğu gibi mi devam ettiririz?

 Ölümün fikri bile insanın hayatını yeniden değerlendirmesine sebep olmuyor mu?

Avusturyalı bir hemşire ölmek üzere olan insanların son 12 haftasını geçirdiği bakım ünitesinde birkaç yıl çalışmış. Hemşire bu zaman zarfında yaşadığı önemli deneyim, ona, insanların ölmeden önce nasıl da benzer pişmanlıklardan bahsettiğini göstermiş.

Buna göre ölmek üzere olan insanlar en çok bu beş pişmanlıktan söz ediyor:

1. “Keşke başkalarının benden beklediği hayatı yaşamak yerine kendime göre doğru olan bir hayat yaşama cesaretim olsaydı.”

Tüm pişmanlıklar arasında en çok söyleneni buydu. İnsanlar hayatlarının neredeyse bitmiş olduğunu fark ettiklerinde ve dönüp arkaya baktıklarında ne kadar çok hayalin gerçekleştirilmemiş olduğunu görüyorlar. Pek çok insan hayallerinin yarısını dahi gerçekleştirmemiş halde ve bunun yaptıkları veya yapmadıkları seçimler nedeniyle böyle olduğunu bilerek ölüyor.

2. “Keşke o kadar çok çalışmasaydım.”

Her erkek hastanın söylediği bir şey. Çocuklarının küçüklüğünü ve eşlerinin arkadaşlığını kaçırmış oluyorlardı.

3. “Keşke duygularımı ifade etme cesaretim olsaydı.”

Diğer insanlarla arasındaki huzuru bozmamak için çoğu insan duygularını bastırmış oluyor. Bu nedenle vasat bir varoluş içinde hiçbir zaman gerçekten olabilecekleri kişi olamıyorlar. Çoğu da işte bunun sonucunda gelen kızgınlık ve küskünlük sebebiyle hastalanmıştı.

4. “Keşke arkadaşlarımla iletişim halinde kalsaydım.”

İnsanlar ölmek üzere oldukları bu son haftalar gelene kadar eski arkadaşlarının değerinin farkına varmıyorlar. Son günlerinde ise onları bulmak her zaman kolay olmuyor. Arkadaşlıklarına hak ettiği zamanı ve değeri vermemekten kaynaklanan pek çok pişmanlık vardı. Herkes ölürken arkadaşlarını özlerdi.

5. “Keşke daha mutlu olmama izin verseydim.”

Şaşırtıcı şekilde bu çok söylenen bir pişmanlık. Sona gelene kadar çoğu mutluluğun bir seçim olduğunu fark etmiyordu. Eski davranış biçimlerine ve kalıplara sıkışıp kalmış oluyorlardı. Değişim korkusu hem etrafındakilerine hem de kendilerine “mutluymuş gibi” davranmalarına sebep oluyordu. Ama içlerinde gerçekten gülebilmenin ve aptallıklar da yapabilmenin özlemi vardı.

 

Bu yazıyı okuduktan sonra günlerdir ne kadar boş şeylere üzüldüğümü, kızdığımı anladım. Gerçekten son nefesimizi verdiğimizde tüm makam, şöhret, para her şey kalacak sadece yaptığımız iyilik ve kötülükler anılacak. Umarım bunu hepimiz fark ederiz o gün gelmeden.

Bu yüzden bugün hayatımın son günü olsaydı her zaman yaptığım gibi yüreklerine aşık olduğum herkese ‘’SENİ SEVİYORUM’’ derdim…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gülser YAMAN Arşivi