Halk Ne İstiyormuş?

Halkın ne istediğini bilmeyenlerin, dün sandıklar açıldıktan sonraki yüz hatlarını merak etmemek mümkün değil. Peki neden böyle oluyor?

Atalarımız, “vermeden almak Allah’a mahsustur” der.

Siyasi Partilerin esas görevi “çözüm üretmek” olarak gösterilir.

Yani halkın sorunlarına çözüm üreten ve en zor zamanı, en kolay atlatmayı sağlayanlardır.

Dolayısıyla siyasi partilerin “verme” kısmı para, rüşvet veya vaatler değildir; üretebildiği çözüm, verebildiği umuttur.

7 Haziran’dan bu yana yaşananları her siyasi parti kendince yansıtmaya çalıştı.

Patlayan bombaları, ölen insanları, toprağa düşen gençleri, gözyaşı döken anneleri…

Tek başına iktidar imkanı doğmayınca halkın “koalisyon yapın” çağrısını duymayanlar “her şeye hayır” siyaseti güderek, ülkeyi bir kaosun tam ortasına bıraktılar.

Peki hiç düşündüler mi, ülkenin ve milletin geleceğini düşünmeyen siyasi partiler, çözüm üretemiyorsa, yaraya merhem olmuyorsa, sıkıntı zamanda çare olamıyorsa ne diye halk destek versin?

Sahi bir siyasi partiye neden destek verilir; umutlarımızı kırmak için mi, bomba patlatmak için mi, silahları yüzümüze doğrultmak için mi?

Elbette bunun için oy verilmez, böylelerinin yanından herkes kaçar sadece marjinal grupların desteğini alabilir onu da ne vaatlerle…

Sizin verebildiğiniz acıysa, gözyaşıysa bunu kendinize verin, millete değil derler…

O zaman geniş bir çevrenin sizi desteklemesini bekleyemezsiniz.

Cumhuriyetle yaşıt olan ve cumhuriyetin teminatı olduğunu söyleyen bir parti bile çözüm üretemiyor ve kendisine sunulan her şeye hayır diyorsa o zaman milletin AK Partiye yöneliyor olmasını yadırgamamak gerek.

AK Partiye karşı yöneltilen suçlamaların ayağının yere basmaması, komploların ürünü olan tapeleri üretenlerin güvensizliği, AK Partiye olan teveccühün sebebidir.

Bugün özgürlük diyenlerin, 13 yıl önceki Türkiye’de nelerin yasak olduğunu tek tek çıkarmaları ve 13 yılda nelerin serbest olduğunu iyice öğrenmeleri gerekiyor.

Bugün AK Partiye yolsuzluk suçlaması yapanların, 13 yıl önce memur maaşı bile ödeyemeyecek hale gelen bir ülkeden buraya gelindiğini iyi hesaplamaları gerekiyor.

Yurdun dört bir yanında “su su” diye inleyen ve kanalizasyonu, yolu bir yana bırakan köylülerin, şimdi kütüphaneye kavuşuyor olması, spor salonları istemesi, çok amaçlı salon tercihleri, bu ülkenin 13 yıldaki dönüşümünü gösterir.

Bugün “yurt sorununu 1 yılda çözeceğim” diyene karşı, 13 yıl önce 16 kişilik koğuşlarda ranzada barınmak zorunda kalan öğrencilere karşın, bugün beş yıldızlı oteli aratmayacak yurtların varlığından kimsenin haberi yok sanıyorlar…

Yoksul kesime yapılan yardımları “rüşvetle oy veriyor” diye halkı aşağılayanlar, aynı şekilde sosyal vaatler de bulunmak zorunda kaldı.

Bu arada kendi başına bırakılan dulların şimdiki halinden nasıl memnun olduklarını kimse görmek istemedi…

Sokağa atılan yaşlıların evde bakılmasındaki memnuniyet ölçülmedi.

Engellilerin önüne konulan engellerin birer birer kaldırılmasındaki memnuniyeti de kimse görmek istemedi.

Çocuklar, gençler, yaşlılar, kadınlar ve toplumun tüm kesimiyle ilgili iyileştirmelerdeki “memnuniyet” şekline kimse dikkat etmedi.

Bir algı oluşturmak istediler.

Gezi’de bunu denediler; sadece kendilerinin inandığı ama toplumun inanmadığı şeylerdi bunlar.

Halk, yaşadığına bakıyor ve bir de söylenenlere bakıyor, elini sallayıp geçiyordu.

Sokakları terör yuvası haline getirmek isteyenleri de bu millet görüyordu, baskı ve zulümle eski zalimliklerine devam etmek isteyenleri de…

Bu millet her şeye hayır diyeni de biliyordu, her şeye “olabildiğince” evet diyeni de…

Ve siz halkın ne istediğini bilmezseniz, algı operasyonunuzla birilerinin servetine servet katma taşeronluğunuzun farkına varılmayacak sanırsınız…

Ama bu halk, Pensilvanya’da dönen dolapları da, Aydın Doğan’ın medyasının neye hizmet ettiğini de, eline silah alanların kimlerin maşası olduğunu da iyi biliyor.

Hepinizin bir planı varsa mazlumun da Allah’ı var…

Her hesabın üstünde bir hesap olduğunu bilmeyenlere en güzel cevabı yine halk verdi.

Hayırlı uğurlu olsun, en azından İsrail sevinmedi, bütün mazlumların gözü aydın…

Tweetimden seçmeler

Gözlemim, 1 Kasım seçimleri, 2002 seçimlerine benziyor. Herkes kime oy vereceğini çok iyi biliyor ve seçime, bayrama gider gibi hazırlanıyor.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi