Hain üretmeyi ne çok seviyoruz!

 

Çözüm sürecinin önündeki en büyük iki engelin “Türk” kelimesi ve “bayrak” olduğu bir süredir net şekilde anlaşılmaya başlandı. Sorun, bu iki kelimenin taşıdığı anlama barışın engel olması değil, bahane olarak sunulmasıdır.

Belki de, barış sürecinin başından beri dillendirdiğimiz “kaygıların giderilmesi”nde doğru bir yaklaşım sergilenmedi. İnsanların kafasındaki tereddütleri giderecek açıklamalar “yeterince” yapılmadı.

Ne kadar yapıldıysa yapıldı ama halen Akil İnsanlar başta olmak üzere birkaç bahaneden başka sıralanacak bir şey bulunamıyorsa, bu konulara yeterince kafa yorulmadığı açıktır.

Bunlardan birisi Türkülükle ilgili…

Türk demek yasak” diye o kadar çok fikir yürüten var ki, bu kanıya nereden vardıklarını anlamak mümkün değil.

Zira amaç, sadece kanın durması değil, bu ülkede herkesin kendini “olduğu gibi” ifade edebilmesidir.

Bir Türk, Türk olduğunu açık yüreklilikle, alenen ve korkmadan söyleyebilmeli ve bunun için ayıplanmamalı, dışlanmamalı, ötekileştirilmemeli…

Ama bunu, bir Kürt’te yapabilmeli…

Laz veya Çerkez ya da daha başka ırk ya da kimliklerde de aynı şekilde dışlanmamalı, ötekileştirilmemeli.

Sürecin asıl amacı buysa eğer burada hiç kimsenin “ben Türküm” demesinde ne bir sakınca olur, ne buna kimsenin bir şey deme hakkı.

Defalarca bu sütunlarda yazdım.

Bir ırka ait olduğunu söylemekle o ırk nedeniyle üstün olduğunu söylemek çok farklıdır.

Ben Türk’üm…

Ancak, Türk olmam, benim üstün olmam manasını taşımaz/taşımamalı…

Bu bir Kürt için de geçerlidir, diğer başkaları içinde…

Zira esas olan bakış açınızdır, insanlara yaklaşımınızdır, saygınızdır, sevginizdir.

İnsanları iyi veya kötü gösteren bizatihi kendisinin davranışıdır, tavrıdır, ilişkileridir.

***

İkincisi bayrak meselesi…

Bayrak, her ülkede en önem verilen sembollerden birisidir.

Bir semboldür aslında, bir simgedir.

Ama o bez parçasına mana katan, “bayrak” yapan ona yüklenen derin anlamlardır…

Ve bu anlam, bayrağa olan saygıyı getirir.

Çözüm süreci başladığından bu yana “bayrak sevdası” olan mı çoğaldı yoksa bunu istismar eden mi, doğrusu pek anlaşılmıyor.

Kimsenin bayrakla bir derdinin olduğunu da düşünmüyorum.

O zaman sorun ne?

Sorun, barış sürecine karşı çıkacak “akıllı ve mantıklı” donelerin olmamasıdır.

Bir insan “ben barışa karşıyım” diyemez.

Bunun örneğini pek görmedim.

Ben savaş istiyorum” diye ortaya çıkanın akıl sağlığından şüphe edilir.

O zaman farklı konular gündeme getirilmeli, insanların hassasiyetiyle oynanmalı, milli ve manevi değerleri kazınmalı.

Barış istemeyenlerin kışkırtma ve yönlendirmesiyle ülkede “bayrak sorunu” varmış gibi yansıtılmalı…

Sonra “Türk demek yasak” gibi sürecin ruhuna aykırı dedikodular yayılmalı. Nasılsa  sosyal paylaşım sitelerinin “çamur at izi kalsın” şeklinde sürüp giden “anlamadan, dinlemeden, araştırmadan” yapılan “beğen ve paylaş, yorum yap” kolaycılığı dillere destan…

Oysa bu ülkede bayrağın da bir kanunu var, İstiklal Marşı’nın da…

Bayrağın nerelere asılacağı, ne zaman asılacağı bellidir.

İstiklal Marşı’nın da nerelerde okunacağı, hangi etkinliklerin olmazsa olmazı olduğu da açıktır.

Ama ülkemizde ne bayrak, ne de marşımız asla “olması gerektiği” gibi değildir.

Bir apartman toplantısında İstiklal Marşı okunmaz.

Ama okunmasında da beis yoktur.

Bu ikisi arasındaki ince çizgiyi geçip, okuyanı vatansever, okumayanı vatan haini yapmak, hem bayrağa, hem marşa ve hem de kendi insanına yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Ne kadar çok hain üretmeyi seviyoruz…

Ne kadar çok değerlerden insanları soğutacak adımlar atıyoruz…

Ne kadar çok “sahiplenme” duygusuyla ortak değerleri “şahsi değerler” şekline büründürüyoruz farkında mıyız?

Öyle hale geldik ki, “Türk’üz” diye ortaya çıkanlar, barışı istemeyenler oldu.

Barış” diye ortaya çıkanlarsa vatan haini…

Eline bayrağı alan, hatta bayrak kanununa göre suç olduğu halde giysi olarak üzerine geçirenlerin barış karşıtlığı, vatanseverlik olarak yansıtılmaya başlandı.

Barış istiyorsanız da, o zaman hem bayrağa karşısınız, hem Türklüğe…

Bu kadar basit mi, insanların barıştan anladığı, kardeşlikten beklentileri bu mu?

Bu kadar mı kolay hain üretebiliyoruz, bunun fabrikası kuruldu da bizim mi haberimiz yok?

Hiç kimse, bir diğerinin vatan sevgisini, bayrak aşkını, millet sevdasını ölçme ve not verme hakkına sahip değildir.

Barış olduğunda, ülkemiz “farklı bir ülke” haline dönüşürse, 30 yıldır neler kaybettiğimiz, ülkenin gelişmesinin kaç yıl geriye gittiği daha iyi anlaşılacak ve asıl hainlerin kim veya kimler olduğunun farkına varacağız…

 

Twitimden seçmeler

Adil olmak için iyi bir hukuk tahsili yapmak yeterli değildir. Adalet duygusuna sahip değilse, tahsille sadece unvan kazanır.

www.naifkarabatak.net

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Naif Karabatak Arşivi