FİKİR SÜZGECİ

Haz aldığım en önemli üç şeyden ikisi düşünmek ve yazmak. Malum; söz uçar, yazı kalır. Kaleme alınan her düşünce tarihe düşülmüş bir iz/nottur. Bu sebeple zihin süzgecimden geçen düşüncelerimi Fikir Süzgeci başlığı altında, belirli aralıklarla metne aktarmaya karar verdim.

Malum, sosyal medya’da kaleme alınan metinler, kısa bir zaman diliminde muazzam kitlelere erişmekle birlikte unutulması da bir o kadar kısa sürüyor. Hem tarihe iz düşülmesi hem de erişme kolaylığı hasebiyle “Fikir Süzgeci” yazılarımı bir söz arşivi olarak kullanma gayretindeyim.

Hakikat;

Hakikati hep yalnızlığı göğüsleyebilenler sahiplendi, o yüzdendir hep kalabalıklardan uzak durmam.

Hakikati bilmekten ziyade onu dillendirebilme cesaretini sergileyebilmektir erdem ve yalnızlığı göze almak, dışlanmayı kabullenmektir. Çünkü hakikat acı verir, yalnızlaştırır insanı.

Hakikati kabul etmek, onaylamak, sessizce izlemek hakikat nezdinde beyhude bir tavırdır. Sahiplenilmek ister hakikat, çarpışmak, yalnızlaşmak savunulmak... En önemlisi de dillendirilmek; dillendirilmeyen hakikat, hakikat değildir çünkü.

Popüler söylemlerin destekleyicisi çok derinliği azdır. Hakikat; sloganların gürültüsünde değil, düşüncenin dehlizlerinde saklıdır.

Hakikatler hep yalnız göğüslenir. Çevresi tenhadır hep hakikati göğüsleyenlerin.

Düşünmek;

Düşünmeye yalnızlık eşlik eder; yalnızlığa düşünmek. Değişmez yazgısıdır, düşünürlerin yalnızlık.

İnsanın düşünmesi için tasarlanmış kainat. Her bir detay düşünmeye itmeli insanı. Düşünmek Tanrı’nın insana en güzel lütfu.

Düşünür olmak; genelin kabullerine, genele rağmen, genele karşı, “bireysel bir duruş” sergileyebilme erdemine sahip olabilmektir.

Bu coğrafyada en tehlikeli suç; ne terör ne hırsızlık ne de cinayettir. Bu coğrafyanın en tehlikeli suçu düşünmektir. Bu yüzdendir hep zihnini kullanmayan “koşulsuz kabulcüler”in el üstünde tutulması.

Düşünenlerin, bilhassa düşündüğünü dillendirenlerin cezalandırılması/

ötelenmesi bu topraklarda kadim bir hastalıktır.

Zarif ve eşsiz bir martının çığlığı gibi özgür bir evren için prangasız bir zihinle kainatın sonsuzluğuna küçücük de olsa bir mürekkep damlatabilmek...

Birey;

Zihni bir biblo gibi kullanan, özne olabilme cesaretine sahip olamadığı için kalabalıklar arasında bir nesne olarak kaybolmaya mahkum, sadece kalabalıklar ile var olabilen, düşünme yetisi törpülenmiş, iradesiz, zavallı yığınlara karşı mesafeli olmak “birey” olabilmenin temel şartıdır.

Bu ülkenin geleceği; kişisel çıkarlarını öteleyip evrensel ilkelerden taviz vermeyen, adalet/hukuk/özgürlükleri hakiki manada içselleştirmiş, hiçbir parti/kurum yahut cemaate yaranma gayesi olmayan, hukuksuzluklar karşısında net bir tavır sergileyen, kalabalıklar içinde “birey” olarak var olabilen, bir avuç insanın mücadelesinde saklı.

Türkiye’nin güçlü liderlerden, ziyade şeffaf, hesap verebilir, denetimli, köklü ve eksiği ötekileştirmeyip bütünün vazgeçilemez bir parçası olarak gören zihniyete ve kurumlara ihtiyacı var. Tabi bir de problemlerin çözümü için kurtarıcı beklemeyip kendine güvenen farklılıklarını zenginlik olarak gören “bireylerden” oluşan bir halka

Okumak/Yazmak;

Okuruyla çatışmayı göze alamayan yazar, yazar değildir; her yazılanı onaylayanın okur olmadığı gibi...

Allah kimsenin okuma dağarcığını, “Kürk Mantolu Madonna” ve “Elif Gibi Sevmek”ten ibaret yapmasın.

Yazmıyor bugün kalemim, sevişmiyor fikirlerimle. Narin bir Berfin çiçeği gibi güneşini bekliyor.

Düşündüğüm her şeyi yazmak/yazabilmek... İktidara, muhalefete, topluma, aileye, kültüre, inançlara, örf adetlere, gelenek göreneklere, dostlara, düşmanlara rağmen yazmak. Sınırsız, sansürsüz, hesapsız, en ufak bir tereddüt dahi etmeden yazmak. Açlıkla, yalnızlıkla, ötekileştirilmekle sınanacağını bile bile yazmak. Haksızlıkları, yalnızları, güçsüzleri yazmak. Düşünmek, yazmak sadece.

Düşünmek, yazmak....

İnsan okudukça/yazdıkça ne kadar olursa olsun eksik olduğu/olacağı hakikati ile yüzleşiyor. Bu sebeple Türkiye’de okuma oranlarının düşük olması bir “netice” değil, aksine bir “sebep”tir. Özetle okumadığımız için okumadık; okumayacağımız için okumayacağız. Malum; hissedilmeyen, yüzleşilmeyen eksik, eksik değildir çünkü.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet GÜLER Arşivi