Duruş Yoksa Eğiliş Vardır!

Doğrusu siyaseti çok sevmediğimden, siyasette yan çizenler, iki ileri bir geri gidenler veya yalpa yapanları da önemsemiyorum ama bu, bir duruşu olanlar için geçerli değil; Duruş varsa eğiliş yoktur.

İnsani yönden, sahip olduğu değerler açısından, duruşu önemsiyorum.

Yoksa biz, siyasette yan çizenleri çok gördük. Gerekten de bu bazılarına yakışıyordu. Sürekli taraf değiştiren, sürekli bir partiden diğerine atlayanlara yakışır ya duruşu olanlara…

Elbette insanlar dün ne düşünüyorsa bugün de aynısını düşünmez/düşünemez. Zaman değişir, olaylar daha iyi okunmaya başlar, yanlış bilgiler ayıklanır, doğru bilgiler daha da netlik kazanır. İşte o zaman dün yanlış düşündüğünü, bugün doğruyu bulduğunu söylemeye başlar. Elbette aksi de olur; dün doğru düşündüğünü sandığını ve bugün doğruyu gördüğünü söyleyerek, özür dilenecek taraf varsa özür de diler…

Aslında bu bir erdemdir; siyasette çoğu bunu döneklik olarak algılasa da, yanlışı veya doğruyu gördüğü anda bunu yüreklice söylemek, gerçekten de herkesin sahibi olamayacağı erdemlice bir davranıştır.

Ama bu, asla bir çıkar nedeniyle olmamalı.

Bir tehdit için de görüşü değişmemeli.

Makam sahibiyken, güç elindeyken, paraya hükmedebiliyorken farklı düşünmek ve bunlar elinden gidince farklı düşünmek, erdemin sorgulanmasını da beraberinde getirir.

Mesela sizi “insani” yönü güçlü birisi olarak biliyorlarsa ve gerçekten de öyleyseniz, günü geldi diye canilere destek olamazsınız.

İnsan öldüren, acı veren, gözyaşı akıtan katillerle bir arada olmanız düşünülmemeli.

Zulmedenin yanında olmamalısınız mesela…

Kumpas kuran, ülkeye ve millete ihanet edenlerin yanında da sizi sevenler görmemeli…

Hiçbir makama sahip değilken nasılsanız, bütün makamlara sahip olduğunda da aynısı olabilmelisiniz. Yine o bütün makamları bıraktığınızda da, sizi sevenler, sevdiği halde bulabilmeli…

Bu aslında bir duruştur…

İnsanın duruşu, ilkeler üzerine olur, siyaset veya siyasetçiler üzerine değil.

Duruş, güce göre şekillenmez, zamana ve zemine göre değişiklik göstermez.

Nerede olduğunuz, kimlerle bir arada durduğunuz, nelere sahip olduğunuz ve neleri kaybettiğiniz duruşunuzu etkilemez.

Çünkü bilirsiniz ki, duruşunuzu kaybettiğiniz anda, eğilişiniz başlar.

El etek öpmeye başlarsınız.

Derin oluşumlara methiyeler dizer, güce karşı övgüler dizersiniz.

Bazen canilere şiir yazar, bazen zalimlere gözyaşı dökersiniz.

Sizi sevenler hayal kırıklığına uğrar, gizli gizli gözyaşı döker ve bu yaşların bir tek damlası bile timsah gözyaşlarını arındırmaz.

Çünkü sizi sevenler duruşunuz için sevmiştir ve bu sevgide kendi duruşlarını görmüşlerdir.

Siz, bu dönüşünüzle, bu tavrınızla, bu eğilişinizle aslında sadece kendi karaktersizliğinizi ortaya koymaz, sizi sevenlerin tamamının duruşunun da sorgulanmasına neden olursunuz.

Siz eğilmeye başladıkça, size olan sevginin ne kadar boşa olduğu görülmeye başlar, siz eğildikçe, duruşu olanlar, daha bir dik durmaya başlar, diklenmeden…

Duruş, aynı zamanda servetlerin en büyüğüdür. Çünkü o duruşunuz, sizi seven milyonları size nasip etmiş…

Eğilmeye başladığınızda, kime doğru eğiliyorsanız, sadece onun geçici sevgisini kazanabilirsiniz, sizi sevenlerinse nefreti ölçülemez…

Allah’a rükû eden, bir başkasının önünde eğilmez, halkın önünde eğilen, güce boyun eğmez…

Maalesef, bu satırların yazarı da bir süredir bir eğilişi ibretle izliyor.

Bazı şeyleri zamanında bırakmak gerekiyor.

İnsan yaşlandığında evine çekilmeli “abi” kalmalı, torunlarıyla gün geçirmeli.

Belki hatıralarını yazmalı, yeni siyasetçilere öğüt vermeli, geleceğe ibret olacak bilgileri kağıda dökmeli.

Belki yeni siyasetçi yetiştirmeli, dizinin dibinde tecrübelerini paylaşmalı.

Bir bilen olmalı belki, bir gören olmalı, uzaktan bakıp, “yanlışınız var” diyebilmeli.

Ya da suya sabuna dokunarak, temiz kalınmayı göstermeli.

Ama asla eğilmemeli birilerinin önünde…

Hele bu, halka karşı kumpas kuran, milleti yok sayan, ülkeyi ateşe atanlar olduğunda hiç eğilmemeli.

Bir terör örgütü olmamalı mesela eğildiğin…

Can alan, kan akıtan, gözyaşı döktürenlerin önünde başını eğdiğini görmemeliyiz…

O duruşa halen sahip olsaydın, zaten biz dünya gözüyle eğilişini, yıkılışını ve silinişini görmezdik.

Eğer hırsın olmasaydı, dünyalık beklentini, mezara götürmeyi arzulamasaydın, bugün teröre destek veren kanallarda onun bunun malzemesi olurken ki, eğilmeni, bükülmeni de görmezdik…

Yazık ettin, biz seni “temiz, saf, arı ve barış” ismiyle müsamaha bildik.

Yazık ettin, biz zamanında senin kasetlerini elden ele dolaştırırdık.

Yazık ettin, biz on dört yıldır güzel bir ekibin “abisi” olarak görürdük; eğilmez, bükülmez, minnet etmez ve asla ihanet etmez…

Şimdi ise eğiliyorsun, bükülüyorsun ve baş tacı edileceğin zamanda silinip gidiyorsun…

Tweetimden seçmeler

İnsan olmak gibisi var mı, keşke bunu insanlar da bilse...

www.naifkarabatak.net,

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi