Darbe-Demokrasi-Hukuk

Duygularımın rasyonel düşünme yetime ket vurmaması için bir olay yahut durum hakkında sıcağı sıcağına refleksif fikirler beyan etmekten özellikle imtina ediyorum. Bu sebeple bir düşünme ve gözlemleme sürecinin ardından bir yazı kaleme almak istedim. Ülkeyi derinden sarsan bu olay hakkında sessiz kalan/tarihe not düşmeyen kalemlerin mürekkebi çabuk kuruyacaktır. Bu kalemler, tarihin ilerleyen safhalarında silik/korkak/oportünist/ilkesiz bir duruşla anılacaklardır.

15 Temmuz akşamı Türkiye Cumhuriyeti büyük/çirkin/rezil bir belayı başından def etti. Halkın, siyasetin ve medyanın dirayetiyle “darbe” kavramını Türkiye’nin belleğinden bir daha dönüşü olmayacak biçimde sildi. O gece ülkenin üzerine sirayet eden bu rezil girişim, ülkemizin istikbaline temiz bir sayfa açtı. Bu sayfa için nice canlar yaşamını yitirdi. Darbe girişimi gecesini gerek ulusal medyadan, gerek gazeteci arkadaşlarımdan, gerek TSK çalışanlarından gerekse siyasette aktif yer alan tanıdıklarımdan yakinen saniyesi saniyesine sabaha kadar büyük bir korku ve heyecanla takip ettim.

Köprüyü kapatan askeri birlikleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait uçak ve helikopter haberlerine rast geldiğimde ilk düşüncem büyük bir terör saldırısı istihbaratının olduğu yönündeydi. Ancak İstanbul ve Ankara’da yaşayan tanıdıklarımla yaptığım görüşmeler sonucunda o rezil girişime her ne kadar inanmayı arzu etmesem de inanmak mecburiyetinde kaldım. Çetin geçecek bir gece hakikatiyle yüzleştim.

Ve haber netleşir netleşmez hesabımdan; Sözümüzü söyleme imkânımız var iken söyleyelim. Öyle eğip bükmeye gerek yok. Net bir tavırla kıvırmadan belirtiyorum. İktidarı aşağılık, rezil bir yöntemle ele geçirmeye çalışan, niyet eden her kim varsa tarih huzurunda hesabını verecektir. Bu konudaki duruşum, safım, yerim çok nettir.”

"Darbeye HAYIR"

Paylaşımımla bu konudaki net duruşumu ifa ettim. Bu süreçte demokrat görünen ama bütün siyasi duruşunu “Erdoğan karşıtlığı” üzerine inşa etmiş “antierdoğancıların pragmatist ve oportünist bir tavırla olayları sessizce izlediklerine şahit oldum. Bu duruma şaşırmamakla birlikte yine de üzüldüm. Çünkü: Gün iradeye sahip çıkma ve darbeci zihniyete karşı sivil iradenin, parlamentonun yanında durma günüydü.

Binali Yıldırım’ın açıklaması ve ardından Cumhurbaşkanı’nın CNNTÜRK’te Hande Fıratla gerçekleştirdiği telefon görüşmesi havanın netleşmesini sağladı. Cumhurbaşkanı, başkomutan olduğunun altını çizerek iradesine sahip çıkması minvalinde halkı meydanlara davet etti. Bu davetin ardından halk, sokaklarda darbecilerin önünde adeta bir etten duvar ördü.

Darbeciler, halkın beklemedikleri bu tepkileri karşısında köşeye sıkışmış bir kedi gibi ne yapacağınızı bilemez halde önce halkı korkutup sindirmeye daha sonra halka ateş etmeye başladı. TBMM, MİT Ve Cumhurbaşkanlığı külliyesi bombalandı. Bütün girişimlere rağmen halk iradesinden vazgeçmedi, gözleri önünde tanklarla silahlarla katledilen arkadaşlarına rağmen geri adım atmadı ve sabaha kadar meydanları boşaltmadı. Boğaz köprüsünde, hava limanında, genelkurmayda, külliyede, taksimde vb her yerdeydi halk. Sadece kendi ülkesinin değil dünyanın demokrasi tarihine adını unutturmayacak biçimde kazıdı. Bu sebeple 15 Temmuz’un “Demokrasi Şehitlerini Anma Günü” ilan edilmesi çok anlamlı ve yerinde bir karardır. Bu karar sadece bununla kalmamalı, boğaz köprüsüne, meclise, külliyeye, genelkurmaya “Demokrasi Şehitleri Anıtı” inşa edilmelidir. Dile kolay birkaç saat içerisinde demokrasi uğruna 246 şehit verilmiştir.

Bu gelişen olaylar karşısında zihnimi meşgul eden birçok soru var elbette sivil irade bu soruların cevabını en ufak bir şüphe/belirsizlik kalmayacak biçimde vermelidir.

  1. Bu darbe girişiminin iki saatlik bir kararla olmayacağı, günler öncesinden hazırlık gerektirdiği açık iken bu süreçte Milli İstihbarat Teşkilatı ne ile meşguldü?
  2. Darbeyi yapan emir komuta zinciri dışındaki birkaç general ve subay ise diğer ordu komutanları ne yapıyordu?
  3. “Paralel” diye adlandırılan yapılanma ülkenin bütün kurumlarına kılcal damarlarına dahi sirayet ederken ülkeyi yönetenler ne ile meşguldü?
  4. NATO’nun beşinci büyük ordusu diye övünülen Türk Silahlı Kuvvetli birkaç generalle lağvedilip Genelkurmayın basılıp Genelkurmay Başkanının kolaylıkla kaçırılabildiği bir ordu mu?
  5. Cehennem gibi kaynayan Ortadoğu’da bir savaşa girecek olsak bu ordu ile mi girecektik?
  6. Doğu’da yürütülen terör operasyonları bu komutanların emrinde mi yürütülüyordu?
  7. Roboski katliamı/Rus uçağının düşürülmesi gibi önemli olaylarda bu komutanların ne derece etkisi var?

15 Temmuz sürecinde gelişen olaylara mercek tuttuğumuzda içten çürümüş bir devletle karşı karşıya olduğumuz yorumunu getirsek çokta haksız sayılmayız. Bu süreçte en kalıcı yara ise bu aşağılık zihniyetin halkın askere olan bakışındaki onarılamaz kırılmaya yol açmasıdır. Halkı koruması gereken TSK’daki cuntacılar, halkın vergileriyle alınan silahları, korumakla mükellef olduğu halka doğrultmuştur. İşgal güçlerinin dahi cesaret edemediği meclise saldırmışlardır.

Ülke bu olağanüstü durumu halkın dirayetiyle çok şükür atlattı ama yapılan açıklamalara bakılırsa çeşitli girişimler devam edebilir. İktidar bu girişimlere karşı tavizsiz tavrını devam ettirmelidir. Olağanüstü halin verdiği yetkilerle ciddi adımlar atacağı aşikâr. Bu adımlar ne kadar önemli ise bunların hukuk çerçevesinde atılması da bir o kadar önemlidir. Zira demokrasiyi demokrasi yapan hukuktur. Hukuksuz bir demokrasi, demokrasi olamaz.

Tankların, silahların önünde duran takdire şayan halkımız bu onurlu duruşunu bundan sonra devam edecek süreçlerde hukuksuz girişimlere karşı da göstermelidir. Siyasiler bu adımları atarken “kurunun yanındaki yaşların hukuku”na riayet etmeyi göz ardı etmemelidir. Ülkenin önde gelen fikir adamları/yazarları, bürokrasiyi hukuk çerçevesinde hareket etmesi için adım atmaktan, yazmaktan, fikir beyan etmekten korkmamalıdırlar.

Son olarak zor süreçler çoğu zaman bir fırsattır. Hataları gözden geçirme, kendini revize etme, sıkıntılar çevresinde kenetlenme gibi hususları hatırlatır. Muhafakazar/Kemalist/Liberal/Milliyetçi/Ulusalcı vb ülkenin büyük çoğunluğu bu girişim karşısında birlik olup tavrını ortaya koymuşlardır. Gereksiz egolarıyla, kavgalarıyla toplumu birbirinden kopardıkça koparan, geren, kutuplaştıran siyasiler için bu bir fırsattır. Bu fırsat iyi değerlendirilmeli, kutuplaştırmalar/ötekileştirmeler darbeci zihniyetle birlikte bu toplumun belleğinden silinmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet GÜLER Arşivi