Jülide DEMİRTAŞ

Jülide DEMİRTAŞ

Çocuklarım

Yol boyunca babam konuşurken ben merakla etrafı izliyordum. Dağların, tepelerin yanından hızla geçişimiz, sık ormanların arasından kıvrılan asfalt yolda otobüsümüz ilerliyordu. Heyecanlıydım,ilk görev yerime doğru yol alıyordum. Ne demekti İstanbul’dan Bitlis’in Tatvan ilçesi Kıyı köyüne. !!!Türkiye’nin bir ucundan diğer ucunaydı. Yola çıkmadan şehir hakkında bilgi sahibi olmuştum ama yine de ne ile karşılacağımı, kimlerle muhatap olacağımı bilmeden gidiyorduk. Karamsar mıydım ? Hayır !

  Tatvan ilçesine sabah sekiz gibi indik. İlçeye gitmek için erkendi. Kahvaltımızı yaptık, biraz dolaştık, ilçeyi gezip bitirmiştik.

   İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde işlemler için gerekli evraklar temin edip,işlemleri  bitirdik.Ve görev yerim olan Kıyı köye gitmek için araca bindik.Köye vardığımızda muhtarı bulup durumu anlattık.Bize üç lojmandan birinin anahtarını verdi.Lojmanın demir kapısında anahtarı çevirince açılmanın verdiği o rahatlığı hissettim.İçerde iki oda ,bir mutfak,banyo,tuvalet vardı,tozlanmıştı her yer.Kolları sıvadım,babamla birlikte temizlik yaptık,tüm lojmanı sanki hep burada kalacakmışız gibi.En son banyoyu ve kendimizi de temizleyip dinlendik, yorulmuştuk.Arka odaya küçük tüpümüzü ,aldığımız malzemelerimizi yerleştirdik ,acıkmıştık.Babam aldığı malzemeleri yıkayıp,türlü yemeği yapmak için sebzeleri doğramaya başladı.

    -Gel kızım,sen de yardım et,dedi.

    -Baba çok yoruldum,uykum var deyince ,beni bırakıp yemeği yapmaya devam etti.Uyuyakalmışım.Uyandığımda yemek hazırdı.Çayı çok sever babam,yemekten sonra hemen çayını ben koydum tüpün üzerine.Bulaşıkları yıkadım,biz tam oturup sohbet edecekken kapı çaldı.Birbirimize baktık.

-Ben açarım ,dedim.

   Kapıyı açtığımda genç bir bayan duruyordu,öğretmendi besbelli ki.Elinde bavulu fakat surat bir karıştı.İri gözleri kızgındı sanki.Yanılmamışım.Rağmen;

  • Bavulunuzu alayım,yorulmuşsunuzdur,dedim.Demez olaydım.
  • Bu lojman bizim ! Nişanlıyım,evlenip bu lojmanda ben oturacağım,demez mi ?
  • İyi,diyebildim.

Babamın yanına döndüm.Olanları duymuştu.Canı sıkıldı ama gizliyordu.Çok geçmeden ,sonrası üç bayan öğretmen daha geldi.Babam sıkılmıştı.

 -Kızım ben gideyim,arkadaşların geldi artık,deyip nasihatlerde bulunduktan sonra onu bindirmek için yola kadar eşlik ettim.Ağlamadım.Lojmana döndüm.

Kızlar kendi aralarında konuşmuşlar ,Üç yeni gelen bizi eski lojmana gönderip,onlar iki kişi olarak yeni lojmanda kalacaktı.Müdür ve eşi ise en yeni lojmanı almıştı.                                                                     

  Eski lojmanın tavanı çok yüksekti.Birer yatak aldık,üzerinde gündüz oturuyor,gece yatıyorduk.Minik mutfakta ilk yemeğimizi yaptık.Tencerede pişirip,kapağında yedik.Bulaşıkları sıraya koyduk,yemek işini de…

  Bu lojmana atılmış gibi hissettiğimiz için olsa gerek ya da başka şey,ya da ilk kez aileden ayrılmamız dolayısıyle birbirimizi tutmuştuk.Ertesi gün okul açılıyordu ve ilk kez öğrencilerimizle tanışacaktık.

  ***

   Okul bizim bitişiğimizdi.Tabi ki eski olan okul.Dört dersliği vardı.Küçük bir öğretmenler odası.Ana binası sayılıyordu okulun.Bizim lojmanın alt kısmında ek bir okul binası daha vardı.Bir müdür odası,harita odası,iki de dersliği vardı.

   Müdür bey beni sınıfımla tanıştırmak için birlikte geldi.Sınıfa girdiğimiz gibi bir sessizlik oldu.Çocuklar pür dikkat beni izliyordu.Bense korkup ,içimden Bu çocukların hepsine nasıl öğreteceğim,ne öğreteceğim,”diyordum.Müdür bey beni bırakıp gitti.Çocuklara önce kendimi tanıttım.Sonra sırayla onları isim isim tanımaya,çalıştım.Sonrası mı? Akşamları oturup ders çalışıyordum,onlara anlatabilmek,kitaptan okumamak için.Düzenli ve nizamlı gitmeye çalışıyordum.Okulda alınan eğitimle canlı performans göstermek farklıydı.Her çocuk ayrı bir dünyaydı.Gürültü vardı,şikayet vardı,dinlemek vardı,dinlememek vardı,tuvalet molaları vardı,algı farklılığı vardı,her çocuk her dersi sevmiyordu ki,başarı değişiyordu,yazılısı vardı,sözlüsü vardı…Teneffüslerde öğretmenler odasında oturup kısa konuşmalar,sohbetler ediyor sonrası derse geçiyorduk.

   Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama yarı yıl tatilinden önceydi.İlk lojmana gelen öğretmen arkadaşım birgün bana dönüp;

  -Keşke benim çocuğum olsan ! Şaşırdım,daha evlenmemişti bile,ben de ;

  -llk gün böyle demedin ama !!! Deyiverdim.

İlişkimiz sonraları çoktan aradaki buzları eritmişti.O ilk karşılaşmamız unutulmuştu bile.Sevildiğimin farkındaydım ama ben de onu seviyordum.Tüm arkadaşlar arasında uyum yerine oturmuştu.Ders zili çaldi ve sınıflara dağıldık.Bir önceki dersten beri en önde oturan muhtarın oğlu Şakir yine şikayetlerine başladı.Bu konuda Şakir hep önde olmak,tüm sevgi ve ilgiyi kendine çekmek istiyordu.Sevilmelere doymuyordu.Ailesinin en küçüğü olduğu için de evde de bir numaraydı erkek çocuğu olarak.Arada bir yumurta getirirdi, yoğurt ve tandır ekmeği getirirdi.Birgün yine okuldayız ve ilk dersteyiz.Şakir ne anlatsam,ne söylesem sol kolu havada,Üstelik dirseğine kadar kıvrılmış önlükten aldığı saati görmemek mümkün değil !!!

   Söz hakkını başka öğrencilere veriyor,arada bir müdahele ediyor,tasdikliyor ya da başka kim söyleyecek diyerek Şakir’den uzaklaşıyorum.Ahh ! Yavrum ,görüyorum ama elli iki  çocuğun saat alamamaları gözlerden kaçmıyor.Çünkü Şakir’in inmek bilmeyen kolu havada daireler çiziyor.Yine de görmezden geldim.Ders bittiğinde arkamdan yetişip;

   -Öğretmenim, öğretmenim !!

   -Dinleneceğim şimdi,derste konuşuruz ,dedim.Biraz hüzünlenir gibi oldu biliyorum ki enerjisi yüksek bir çocuk.Hiçbirini diğerinden ayırmadan seviyorum,süt gibi,yoğurt gibi doğal ve saflar.Mümkün mü onların bu tatlılığına kayıtsız kalmak ? Hanım ismindeki kızım bir keresinde;

    -Öğretmen televizyon gibisin ! Hergün değişiyorsun, demişti.Bu çocuklar fazla tatlı,cümleleri de kendileri gibi.

   Ders zili çaldığında öğretmen arkadaşlarla gülüşerek sınıflarımıza yol aldık.Daha sınıfın kapısından girmiştim ki Şakir hemen malum saat takılı kolunu hemen kaldırdı.

  -Öğretmenim, bir şey diyeceğim.

  -Ne oldu Şakir ?

  Kolundaki saati gösterip,

   -Saat onu çeyrek geçe Burak bana küfretti.Küfürü de söyledi tabi.Bu arada bir eliyle saati gösterip duruyordu.

  -Aaaa ! Sen saat mi aldın? Ne güzelmiş,güle güle kullan,dedim.çok memnun,mutlu oldu;

 -Babam Tatvan’dan aldı öğretmenim !

Aradan yıllar geçti Şakir ve diğer arkadaşları çoluk çocuğa karışmışlardır şimdi.Yılların kıymetini bildik,geriye dönüp baktığımızda pişmanlık ve keşkelik bir durum yok.Çocuklar bizden,biz çocuklardan çok şey öğrendik.Sevgi ne güzeldi karşılığı olunca,beline kadar kar yağsa bile,lojmanda mısır patlağı ne lükstü,patates kızartması en güzeliydi çerezlerin çayın yanında.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Jülide DEMİRTAŞ Arşivi