BÜYÜK GAZETELERİN KÜÇÜK YAZARLARI

Sadece bugün değil, geçmişte de gazeteci ve yazarların kirli ilişkileri ortaya çıkardı. Kimisi gündemde çok kalırdı, kimisi hiç gündem bile olmazdı ama sonunda hepsi unutulup giderdi. Çoğunu bugün hatırlayan bile yok. Buna rağmen doğruyu söyleyen veya doğruyu söyleyeceği belli olanlar da en kısa sürede diskalifiye edilirdi. Bazen hayattan, bazen medyadan…

Ancak, hakkını vermek gerekir. Dün olduğu gibi bugün de hâlâ eserlerini severek okuduğumuz her görüşten önemli isimlerden ‘satılık’ olmayanlar da var, ‘satın alınamayanlar’ da var. Öyleleri dün de değerliydi, bugün de değerinden bir şey kaybetmemiş. Bedava da yazsalar, parayla da yazsalar, bol sıfırlı rakamlara imza da atsalar onların değerine paha biçilmez.

Dün de, bugün de şaibeli olan yazarların geneli, yazı yazmayı bilmeyenler arasından çıkıyor. Bir kalitesi, bir kapasitesi ve bir duruşu olmayanlardan. Çok büyük gazetelerde, çok büyük paralarla, çok kalitesiz yazılar yazılıyor. Hatta bazıları kitap bile basıyor; her sayfada iki satırlık ve beş para etmez cümlelere servet ödeyen enayiler bile bulunuyor. Bu tür yazarların yazıları o kadar kalitesiz, o kadar sıradan, o kadar amiyane ve o kadar değersiz ki, anlatılamaz. Ama zaten kalite arayan yok. Edebi yazı derdinde değil hiç kimse. Bir Burhan Felek, bir Necip Fazıl aranmıyor. Bilgi ve birikime gerek yok. Sıradan, herhangi birisinin bir araya getireceği kelimelerden ibaret.  O kelimelere farklı anlamlar yüklemenize de gerek yok. Bayağı gazetelerin bayağı yazarlarının bayağı yazıları milyarlar kazandırıyor. Bazen para, bazen ihale, bazen üç kuruşa satamadığı villayı 500 kuruşa satma pahasına.

Yazar ve yazılar değersiz olsa da görmezden gelmek mümkün değil. Kötü bir yazar, kötü bir yazı ama gündem oluyor. Hangi görüşten olursa olsun ama illa da büyük gazetelerde, iri gazetelerde, sağda veya solda “yandaş” bilinenlerde.  Amaç kendisine ayrılan bölümde birilerine saldırmak veya birilerini savunmaktır. Gerisi “gazete” ve o gazetede “yazar” olmanın dayanılmaz cazibesinden faydalanmaktır. Bu arada her kesimden gelecek küfür ve hakaretlere de dayanıklı olmalı.

Sadece yazarlar değil, ‘iri’ gazeteler sayesinde gazeteye, gazeteciye ve yazara güven de kalmadı. Eskiden gazete okumak, dünyadan haberdar olmaktı. Şimdi gazete okumak, dünyadan bihaber olmaktır.

Buna rağmen de, gece uyurken yazacağım yazıyla bazıları milyarlar götürüyor.

Muhalif gazetedeyse iktidara yüklenir. İktidara yakın gazetedeyse muhalefete. Veya muhalif gazetede muhalefetin, iktidara yakın gazetede iktidarın her yaptığını cilalayıp cilalayıp sunar. Ortada cilalayacak veya eleştirecek bir konu olmasa dahi.

Yazılarda mantık aranmaz, arasan da bulamazsın. Çoğunu kendisi yazmaz. Yazının ana konusu zaten kendisine ait değildir. Birileri konuyu verir. Bir sonraki günkü görevi deklare edilir, o da aldığı görevi, becerisine göre yerine getirmeye çalışır. Kalan kısmını da asistanı süsler.

Tabii suç onda değil, okurlarda.

Okur da bu açıdan net olmalı. Beğenmediğini beğeniyormuş gibi yapmamalı. Beğenmiyorsa, beğenmiyor. Beğeniyorsa da beğendiğini hissettirmeli. O kadar kalitesiz yazılar, o kadar okura ulaşabiliyorsa gerçekten de ortada bir ‘okur sorunu’ var demektir. Çünkü onlar, bu okunma oranına göre fatura kesiyor. Fiyatlarını belirleyen, esasında bu okunma oranıdır. Siyaseti dizayn etme çabalarının esası, yazım kalitesi veya fikri değil, okur sayısıdır. Bu okunma salt okunma değil, önüne her konulanı yutanların inanma, ikna edilme ve kandırılmasıdır da.

Okunma sayısının içinde yer almadığım için mutluyum. Büyük gazetelerin küçük yazarlarının satılık olup olmadığını birkaç yazısıyla anlar ve o andan itibaren okunma listemden çıkarırım. O günden sonra ne yazdığını, kime çattığını veya kimi övdüğünü merak dahi etmem. Onun kitaplarının ne kadar sattığı, yazılarının ne kadar okunduğu ilgi alanıma girmez, benim için ‘yok’ hükmündedir.

Bu tür yazarların kaç para aldığına bakmıyorum, satılık olup olmadıklarına bakıyorum. İster bir liraya satılsın, ister milyar dolarlara. Bir fiyatı varsa, onu satın almak kolaydır ve satın alınan her şey bir maldır, işi bitince bir köşeye atılandır.  Bu tür yazarlar genelde omurgasızdır; Dün ak dediklerine bugün kara diyebilecek kapasiteye sahiptir. O nedenle gazeteden kovulsa da, tam zıt fikirdeki diğer gazetede aynı veya daha yüksek maaşa çalışabilir. Aynı veya daha yüksek şartlar kendisine sunulabilir.

Gazete fark etmez onlar için. Gazete bir kağıt parçasıdır ve kağıt parçası, kağıt paraların sirkülasyon yeridir. Dün muhalif gazetede yazanlar, bugün iktidara yakın gazetede yazabilir. Aynı yüksek maaşı, aynı iltimasları, aynı rüşvetleri almaya devam eder. Gazete değişir, ortam değişir ama dönen oyun değişmez.

Çünkü köşesini okuduğumuz ve yazar olduğunu sandığımız kişilerin yazarlıkla uzaktan veya yakından alakaları yoktur. Onlar bazen siyasilerin, bazen çetelerin, bazen mafyaların, bazen terör örgütlerinin ve bazen de yabancı ülkelerin piyonudur. Onlar taşı oynatır, o da gidebileceği yere kadar hamlesini yapar.

Şu kadar maaş alan, şuradan rüşvet alan diye yazar duyduğumda hiç şaşırmıyorum. Ben hâlâ o kadar kapasitesiz ve o kadar kalitesiz insanların nasıl okur bulduğuna şaşıp duruyorum.

Bugüne kadar büyük gazetelerin küçük yazarı hiç olmadım. Küçük gazetenin büyük yazarı olma derdinde de değilim. Ben doğrumu yazar, tarihe not düşerim. Gerisi okura kalmış…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi