Biz Bu İmzaları Tanıyoruz

Sultanahmet’teki patlamadan bir gün önce akademisyenlerden yeni bir imza skandalı ortaya çıktığında, doğrusu şaşırdım diyemem. Çünkü biz bu imzaları yakinen tanıyor, biliyoruz. Onlar, insanlık için tek adım atmaz, kılını kıpırdatmaz ama terör örgütlerinin, darbecilerin sözcülüğünü, dış ülkelerinse çanakçılığını yapabilirler.

Bilmiyorum, belki de akademisyen olmadığım için, onlara çok farklı gözle baktım yıllarca. Üniversiteleri özgürlüğün merkezi, akademisyenleri de özgürlüğün temsilcisi olarak gördüm.

Eskiden bu yana bir beklentim vardı, bir de gerçeğimiz.

Beklentim, her fikre, her görüşe açık ve olabildiğince sınırları olmadan tartışma ortamının oluştuğu üniversitelerdi.

Bu üniversitelerde, bizden farklı düşünen, bize yol gösteren, ufkumuzu açan, gözümüzden kaçanları bize gösterebilen akademisyenlerin yetişmesiydi.

Beklenti güzeldi ama gerçeğimiz -ne yazık ki- böyle değildi.

Elbette bütün akademisyenleri aynı kefeye koymuyorum, akademisyenden şikâyet eden akademisyenler de var.

Aslında her meslekte olduğu gibi, üniversitelerde görev yapanlar arasında da her türden insan var ve olması da doğal.

Doğal olmayan, aldıkları eğitime ters bağnazlıkları, özgürlük karşıtı olmaları ve insanlıktan bihaber bir hayat sürmeleri…

1100 akademisyenden bahsedeceğim…

İlk okuduğunuzda güzel bir girişim olarak algılayabilirsiniz.

Doğru ya barış istiyorlar…

Ama barışı kimle istediklerini belli edemeyecek kadar da cahiller, korkaklar, ödlekler…

Doğuda birkaç ilçede uzun süredir devam eden terörle mücadele var.

Bu mücadele, her şeyden önce bölge insanını hayattan bezdirmiş.

Zaten bölge insanı, terör başladığı günden bu yana hayattan bezmiş.

Bazen terör örgütünün baskısıyla yaşamak zorunda kalmış.

Bazı dönem derin güçler ile terör örgütü arasında sıkışmış kalmış.

Bazen de hem ağa, hem aşiret, hem terör örgütü, hem de darbeci oluşumların baskısıyla hayata tutunmaya çalışmış.

Bu defaki çok daha farklı…

Şehir içinde süren terör örgütünün saldırılarına, polis ve asker de şehir içinde karşılık vermek zorunda kalıyor.

Doğal olarak sokağa çıkma yasağı var, yasak olmasa da, kimsenin burnunu kapıdan, pencereden çıkaracak durumu yok.

O beldeler teröristlerden temizlenmediği sürece, zaten bölge insanına insanca yaşam imkânı yok.

Bunun farklı yolları olabilir mi, elbette olur ve akademisyenlerden beklenen, bunun için kafa yormak.

Gerekirse terör örgütleriyle, gerekirse terör örgütlerinin siyasi figüranlarıyla konuşmak ve sonra da devletle konuşarak, karşılıklı silahların susmasını sağlamaya dönük adım atmaktır.

Ama 1100 akademisyen bunu yapmıyor.

Devleti, askeri, polisi suçluyor.

Suçlama hakları da var, o kendilerinin tercihi.

Yalnız bir şeyi kaçırıyorlar.

Metni birkaç kez okudum ama içinde bir terk “terör örgütü” ibaresine rastlamadım. İsmi lazım değil, “terör örgütü” denseydi ve onların ülkeye, millete, tarihe, geleceğe verdiği zarardan bahsetselerdi, dün Sultanahmet’te bombayı patlatanları da lanetlemiş olurlardı.

Ama akademisyenler bu bölümü boş bırakınca polisin, askerin kimle mücadele ettiği belli olmuyor.

Hayali bir savaş, hayali bir mücadele var.

Polis ve asker şehre inmiş, ateş ediyor ama ateşe karşılık veren yok.

Bölge insanının mağduriyetinden söz ediliyor, bölgeyi mağdur edenden söz edilmiyor.

Eğitimden, sağlıktan söz ediliyor, sağlık personelini, hastaneleri, sağlık ocaklarını, okulları, öğretmenleri, camileri bombalayandan bahsedilmiyor.

Atlamaları, gözden kaçırmaları mümkün değil ama koca metinde bir tek “terör örgütü” ibaresi yok.

O zaman bu 1100 akademisyen tanıdığımız akademisyenler…

Bu imzalar da tanıdığımız imzalar…

Özgürlükle alakası olmayan, farklı düşünceye tahammül edemeyen, baskıcı, zorba olan ve aslında çağın çok gerisinde kalan yobaz insanlar…

Yeri geldiğinde “Ordu göreve” diyen, yeri geldiğinde “özgürlük” isteyen, yeri geldiğinde “savaş çığırtkanlığı” yapan ve yeri geldiğinde de “barış” isteyen acayip, ucube bir insan topluluğu…

Bu insanlar, insanlığa zarar veriyor.

Bu insanlar, işini düzgün yapan akademisyenlere, üniversite camiasına, bilim yuvasına zarar veriyor.

Onların yerine başka bir mahlûk olsaydı, en azından içgüdüleriyle neyin sıcak neyin soğuk, neyin yararlı, neyin zararlı, kimin dost, kimin düşman olduğunu hissedebilirlerdi.

Beyinlerini boş verdim, bunlarda ya içgüdü bile yok ya da gerçekten ellerine tutuşturulanı imzalayacak kadar ipleri başkalarının elinde…

Yazık, bari gidin başka iş yapın da, akademisyenliğin adını lekelemeyin…

Tweetimden seçmeler

Bizim herhangi bir terör örgütümüz olmadığından, terörü lanetlerken, küçüğüne, büyüğüne bakmadan lanetliyoruz; bazısını yanımıza almıyoruz!

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi