Bir Zamanlar Filistin

Ağustos 1996 yılında 10 günlük Filistin’e unutulmayan anekdotları içeren bir gezim olmuştu. O zamandan bu zamana bir köprü olacak yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

    Kültür Bakanlığı, Ankara Büyükşehir Başkanlığına bağlı 20 kişilik bir folklor grubu Filistin’de Yaz Folklor Festivali'ne katılmak üzere görevlendirildi. Grubun başına da Bakanlık temsilcisi olarak görevlendirildim. Bu benim ilk yurtdışı görevim olacaktı. Refah-Yol Hükümeti zamanında Filistin tarafı yaz etkinliklerine resmi olarak özellikle bir grubun gönderilmesini talep etmişti. Kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve sanki İsrail tarafına da Türkiye’den etkinliklerimize katılım sağlanmaktadır, diye göz dağı verilmesi düşünülmüştü.

      Bu etkinliğe beni görevlendiren yetkililer o dönemde bana “Seni ilk yurt dışı görevine göndereceğiz, seni deneyeceğiz. Sizi orada güzel ağırlayacaklar. Hatta eskortlarla korunacaksınız“ dediler. Onlara ”Ben severek giderim. Ancak beni denemek istiyorsanız, niye başka ülke değil de Filistin?” dedim. Meğer o dönemde benim gibi cesaretli birisini bulamamışlar.

     THY ile Telaviv’e vardık.Telaviv Büyükelçilik yetkililerimiz bizi karşıladılar. Bilahare otobüsle Gazze’ye geçtik. Sultan Alparslan'ın, Kılıç Arslan’ın, Fatih’in ve Sultan Abdülhamid Han'ın ve Türk milletinin selamını getirmiştim onlara. Gazze sınırında Filistinli yetkililer bizi karşıladı. Filistinli heyette hanımı Adanalı olan kendisi de güzel Türkçe konuşan Filistin Turizm Müdürü Nebil Sarraj bey bizzat grubumuzla ilgileniyordu. Beni eskorda bindirdiler, arkamızda grup otobüsüyle Gazze’de gezdirdiler. Gazze de bir heyecan var, korna sesleriyle sirenlerle şehiri tur attık.

    O zamanlar Gazze’de Filistinliler yeni yeni ev yapabiliyorlardı. Ağaçlı ve yeşil bir şehirdi Gazze, Halk üzerinde henüz İsrail zulmü şimdiki gibi üzerlerine yansımamıştı. Ancak hep tedirginlikleri vardı. Gözleri Türkiye’de idi. Türkiye eğer kuvvetli, hür olursa kendileri de rahat olacaklarını söylüyorlardı. Şehirler arası yolculuklarda İsrail, Filistinlilere 30 yaş altı olanlara kolay kolay geçiş izni vermiyordu. Her şehre giriş çıkışlarda İsrail askerlerince sıkı bir arama vardı.

     2 gün Gazze’de folklor gösterisi yapıldı. Mısır ve Türk ekipleri akşamları gösterilerini sundu. Ekibimize yoğun bir ilgi vardı. Etkinliğe Filistin Turizm Bakanı ve Büyükelçilik yetkilileri de katılmıştı. Bilahare rehberimize burada ziyaret edilecek yerler varmı? diye sormuştum.  Rehberimiz de bizi Omar-ı Şerif Camii’nde medfun Peygamberimizin büyük dedesi Haşimi’nin mezarını ziyarete götürdü. Tabii mezar bakımsız ve kapısı kapalı bir haldeydi.

      Program kapsamında Ramallah ve Betlaham da gösteriler yapıldı. Filistin basını gösterilere ve grubumuza geniş yer verdi. Kudüs te Mescid-i Aksa ve Kubbetüs-Sahra ziyaretlerini yapmak nasip oldu. Elhamdülillah Hazreti İbrahim makamında namaz kılmak da nasip oldu. Her taraf tarih kokuyor, Kuranı Kerim’de geçen Zeytin Dağı, İsa Peygamberin çarmıha gerildiği yer, İsa Peygamberin doğduğu mağara, ağlama duvarı, Hazreti Ömer Camii vs. İnsan ortamın etkisinde kalıyor.

      Tercümanımızın birisi Türkiye’de mühendislik bölümünde okumuş Hırıstıyan birisiydi. Şöyle  bir sohbetimiz oldu rehberimizle:

-İslam dini en son din. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (SAV) de en son peygamber o halde niçin Hırıstıyanlar Müslüman olmuyorlar?

- Bize göre son din Hırıstıyanlık, son peygamber de Hazreti İsa’dır.

-Nasıl yani? Tarih olarak bizim Peygamberimiz ve İslâm, hırıstıyanlıktan sonra gelmiştir.

-Kıyamete yakın Hazreti İsa gökten tekrar inecek, bu sizin inancınızda da var .

-Ama o zaman Hazreti İsa geldiğinde İslamı yayacak.

-O sizin görüşünüz, bize papazlar böyle öğretiyor.

    O zaman anlamıştım Hırıstıyanların neden Müslüman olmadıklarını. Demek ki Hırıstıyanlar, Müslüman olmasın diye Papazlar yanlış bilgileri böyle öğretiyorlardı. Yine kafama takılan bir uygulama da papazların para karşılığı günah çıkarmalarıdır. Sözüm ona Allah adına günahları affediyorlar. Peki kendi günahlarını nasıl affettiriyorlar? Papazların bir çok kilise de çocuklara sarkıntılık yaptıkları biliniyor. Diğer taraftan papazlar günah çıkarırken nasıl oluyor da bir başkasının günahını affedebiliyor? Yani tecavüz ettiyse, hırsızlık yaptıysa, katilse vb. suçları kendi yetkisinde olmadan nasıl affedebilir? Karşılıklı helalleşmek gerekmiyor mu? Umarım Hırıstıyanlar dinlerini daha iyi irdelerler de doğru yolu bulurlar.

    Başka bir olayda; Çarşıda bir Filistinli ile karşılaşıp sohbet ettik. Bizim Türk olduğumuzu öğrenince bana:

-Siz Müslüman mısınız?

-Elhamdülillah Müslümanız.

-Fatihayı okurmusunuz?

-Elhamdülillahi Râbbil alemin....

-Türklerin yüzde kaçı Müslüman?

-Yüzde % 99 Müslümandır.

-Nasıl şey bu, o zaman sizin TV yayınlarınız nasıl böyle müstehcen?

     İşte o dönem de bizi Filistinlilerden bazıları böyle tanımışlar! Ben de şuna şaşırdım, Filistin deyince herkes Müslüman zannerdim. Oysa o zamanlar %60 Müslümanlar, %40 Hırıstıyanlar varmış. Tabii yahudileri saymıyoruz, Çünkü Müslümanlar ile Hırıstıyanlar beraber yaşıyorlar. Madem böyle o zaman niçin Avrupa buralara gerektiği şekilde yardım etmiyordu?  Yaser Arafat’ı görmek nasip olmadı. Ama evinin önünden geçtik. 10 günümüz dolu dolu geçti. Grubumuzla yakinen ilgilenen Nebil bey daha sonraları Ankara Filistin Büyükelçiliği’nde Müsteşar olarak uzun süredir görev yapmaktadır. Nebil beyin gayretleriyle ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın     katkılarıyla daha sonraları Türkiye’de “Filistin Kültür Haftaları, Filistin Kültür Günleri” düzenlenmiştir.

       Diğer taraftan İsrail tarafı, 1967 den beri Mescid-i Aksa altında kazı çalışmaları bahanesiyle tünel kazmaktadır. Bu süreç hala devam edegelmektedir. Şimdiden tedbir alınmazsa Mescid-i Aksa çökebilir.

       Filistin’in o günleri, buğünlere göre rahat bir dönemdi. Bu zamana kadar İsrail baskısı arttı ve Gazze kapalı bir cezaevine çevrildi, yahudiler tarafından Filistinlilerin evlerine, yurtlarına “Burası bize Allah tarafından vaad edilmiş yerlerdir” bahanesiyle talan, zulüm devam edegelmektedir. Aslında Kudüs 3 dinin de kutsal beldesidir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla İslam beldeleri başsız kalmış. Burada da adalet kalmamış ve yahudilerin zulmü başlamış oldu. Artık orada mücadele, Mücahid çocuklara kalmış, sapan taşlarına kalmış. Ne yazık ki başsız İslam dünyası hala kendini aramaktadır. Nerede Sütçü İmamlarımız? Nerede Seyit Onbaşılarımız?   Maalesef onlara ve tüm mazlum İslam beldelerine duadan başka verecek bir şeyimiz kalmadı mı? Umut Türkiye, haydi 15 TEMMUZ ruhlu gençler biraz daha gayret, barış için adalet için dünya bizi bekliyor.  

     MAZLUM KADERİM AKSA

İyi ki ben doğmadan Kabe, Aksa varmış,

Aksa, Kabe meğer benim kaderimmiş,

Bir onur, kutsal davet , hep çağırır bizi,

Unutmayın, ana vatanınız burası.

Mescidi Aksa’dan nice Peygamber geçmiş,

Hep ihanet, isyan yahudi zulüm etmiş.

Hep miras kalmış, asilik yahudilere,

Korkudan, zulüm eder masum çocuklara.

Bak, Habibi Muhammed tüm Peygamberlere,

İmam olmuş Aksa’da, dua eder bize.

Sonra Aksa'dan Mevla’ya, İsra oldu, 

Hazret Muhammed, huzura kabul edildi.

Ey Aksa, yerden göğe mübarek köprüsün,

Artık başımız hep eğik, gönlümüz kırgın.

İlet, ümmetin aciz perişan halini,

Bekliyor ümmet, ebede bir kurtarıcı.

Bitmiyor hiç kan, zulüm, Mescid-i Aksa'da, 

Yüce Peygamber bekler, bizleri Aksa’da. 

Neler oldu Aksa’ya? Ümmetim nerede?

Sormaz mı yüce Hazreti Muhammed bize.

                           (Velî'ye)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer IŞIK Arşivi