Bir tıklanma uğruna ya Rab…

Merhum Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Destanı’nda terennüm ettiği “Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.” dizeleri, bir dize olarak kaldı; ne size nede bize doğru bir türlü gelmedi.

Şimdi bir tıklanma uğruna ne güneşler batıyor, ne yıldızlar kırpılıyor, ne başlar eğiliyor, ne dizler bükülüyor, ne gerdanlar kırılıyor, ne yandan yandan kıvırtılıyor belli değil.

İnsanlar kendi hayatını, toplumun hayatıymış gibi algılamaya başladığından beri, “kamuoyuna mal olmuş” bir beden olarak görüyorlar, naçizane bedenleri…

Çoğunluğu aşırı derecede, hatta birkaç gömlek fazlasıyla narsist olan sosyal medyanın fenomenleri ile fenomen olmaya aday olanların kıyasıya mücadelesi sürüyor.

Sadece sosyal medyadaki “beğeni” ya da “takipçi” takıntılıları değil, onları takip edenlerin de benzer bir hastalığa tutulma oranı hayli fazla.

Beğenirsen, beğenirim.

Takip edersen, takip ederim.

Garantili geri takip yapılır.

Ücretiyle beğeni yapılır.

Daha neler neler, maydanozlu köfteler.

Ama benim asıl bahsetmek istediğim bütün bunlar değil, medya…

***

Televizyon ve gazetelerin internet sitelerinin tafrası, kendini beğenmiş sosyal medya fenomenlerinin tafrasından çok farklı değil.

Koskoca gazetelerin internet sitelerinde, bir tık uğruna ne yalan haberler üretiyor, ne yalan başlıklarla okuyucunun haberi tıklaması için ölümüne bir istek duyuyor ve ölümüne bir mücadele ediliyor belli değil.

Her dönem, ilgili kesimin balıklama atlaması için haber başlıkları üretiliyor ama içeriğin başlıkla bir ilgisi, alakası bulunmuyor.

Toplumun en az maaş alan kesimi olan emekliler ile asgari ücretliler, en çok sömürülen kesim oluyor.

Diyelim Ocak ayında asgari ücretliye ya da emekli maaşına zam geldi, Temmuz ayına kadar her gün “Zammın belli olduğunu” söyleyen yüzlerce değil, binlerce haber yapılır.

Temmuz’dan Ocak’a kadar da bir başka binlerce haber, binlerce istismar, binlerce umut kırıcılığı.

Bu, sözleşmesi devam eden memurlar için de benzer şekilde uygulanır.

Diyelim kadınlarla ilgili bir gelişme var, bu defa oklar onlara çevrilir.

KPSS zamanı, iş bulma umudunda olan gençler sömürülür.

Sonra üniversiteyi kazanma derdinde olan en hassas kesim, çocuklarımız istismar edilir.

Her dönem af bekleyen mahkûmlar, uzun zamandır askerliğin düşmesini bekleyen askerler ya da asker adayları…

Her dönem sömürülecek, istismar edilecek kesim belirlenir ve gündeme göre bu insanların sırtından geçinilir.

Siyaset meraklıları da unutulmaz, bir gün bir lider, diğer gün diğer liderle ilgili çok çarpıcı bir başlık atılır ama içeriğinin başlıkla bir alakası bulunmaz.

Haberin başlığına kendilerini kurtaracak “bir “ama” veya “” ya da “mi” eki ya da sorusu eklemeyi unutmazlar.

Okurun merakı, haberin tıklanmasını getirir, o kâfidir. Sonunda kim ölmüş, kim kalmış, kim istismar edilmiş, kimlerin umudu çalınmış, kimlerin hayalleriyle oynanmış, kimlerin yuvası dağılmış, hiç önemli değil.

Gerçekten de hiç önemli değil.

Mensubu olmaktan bir türlü onur duyamadığım basının, bu kadar aşağılıkça tıklama peşinde koşmasını anlayamıyorum, anlamlandıramıyorum.

İşin en ilginci, daha sonra o haberin “en çok tıklanan” haber olduğu için “en doğru, en uygun, en iyi, en güzel, en şık, en tatlı, en cici, en bücü, en şöyle, en böyle” haber olduğuna inananlar bulunuyor.

Bir de bu haberlerden ödül alanlara da rastlanıyor.

Koca koca gazetelerin internet sitelerinin bir reklam, bir tık uğruna parsellenmesi,

Okurun aldatılması,

Meşgul edilmesi,

Zamanının çalınması,

Umudunun sömürülmesi,

Hayalleriyle oynanması,

İnsanların zaaflarından istifade edilerek üç kuruş kazanılması,

Üç tık fazla alınması çabasının insani olmadığı muhakkak, mesleki olmadığı da bir gerçektir.

Ne yazık ki az ya da çok hepimiz bu oyunun ucundan kıyısından bir parçası olup çıkıyoruz.

En azından verdiğimiz primler, onların işini doğru yaptığı algısını oluşturmaya neden oluyor.

Yaptığının yanlış olduğu yüzüne söylenmiyor, satış ve tıklanma protestosuyla karşılaşmadıklarından, her gün, bir önceki günden daha kötü bir şekilde mesleği ayaklar altına alıp ezip ezip bırakıyorlar.

Yazık ediyorlar elbet, çok yazık…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi