Bir dost ve bir ayna

Dostlukla ilgili o kadar çok ve o kadar güzel söz var ki, hepsini toparlayıp, tek tek okuma yerine, içlerinden birini veya birkaçını hayatında uygulamaya kalksan, sanırım ya en iyi dost olursun ya da en iyi dostu bulan şanslı kişi…

Ben hayatım boyunca iyi dostu aynayla kıyasladım.

İyi dost, aynı zamanda insanın koşulsuz, pürüzsüz, makyajsız, hilesiz ve hurdasız olarak baktığı bir ayna…

Hiçbir çıkarı olmayan, asla yalan söylemeyen, yalana hiç ihtiyaç duymayan bir ayna…

Yağ yakmayan, çelme atmayan, takla atmayan, kıvırmayan, eğilmeyen, bükülmeyen bir ayna…

“Ayna, ayna, söyle bana” diyen cadının bildiği bir şey vardı; Aynalar yalan söylemezdi.

Şimdi aynaya da yalan söyletiyorlar.

Şimdi aynaları da bozdular.

Şimdi her şeyi bozdukları gibi, insanın kendine bakışını, karşısında durana yansıyışını da bozdular.

Kokan tuz değildi, bozulan ekmek değildi, değer yargılarımızdı bozulan…

Ve bu bozulanların içinde vefa vardı, insanlık vardı, dostluk vardı, sevgi vardı, aşk vardı.

Her şey, bir başka şey için bozulmuştu.

Her şeyi bozan bir başka ‘çıkar’ vardı.

Her şeyi bozan, bir başka üstün gelen vardı.

Bir fiyatı vardı her şeyin.

Bir ederi olurdu her kişinin.

Maddeyle ölçülen her şeyin de bir ederi olurdu, olmalıydı, olmak zorundaydı.

Bunu bilenler, bütün şartları zorlamaktan çekinmedi.

Bütün değer yargılarını bir yana bıraktı.

Bütün inançlarını, bütün itikatlarını, bütün sevgilerini de bir yana bıraktılar.

Bir şeyin değeri varsa, ona sahip olmak mümkündü.

Değeri olan her şey satılıktır.

Değeri olan her şeyi almak mümkün. Bugün değilse yarın, sen değilse o, o değilse diğeri ama mutlaka değeri olanı, yani satılık sayılanı almak mümkündür.

Bugün siyasetteki ilişkilere ve akıl almaz beraberliklere bakıp hiç şaşırmıyorum.

Asla bir arada olmaması gerekenlerin nasıl bir arada olduğunu görüp hayatımın şokunu yaşayanlardan değilim.

Ben artık hiçbir şeye şaşırmıyorum.

Bir çıkarı olanın, bir fiyatının olacağını da çok iyi bilenlerdenim.

O nedenle çıkarsız yaşayanlara, çıkarsız yaşamaya bakıyorum.

Ne kadar becerebiliyorum bilmem ama çıkarsız dostluklara hasret yaşıyorum.

En azından ben değilsem de, beni yansıtan aynanın çıkarsız olmasını umuyorum.

Dostluğa bu nedenle çok önem veririm ama çıkarsız olanına…

Küçük, büyük, orta.. değil, hiçbir çıkarı olmayan dostluklara.

Yürekten seven, yürekten sevilen dostluklara…

Uzak-yakın diye düşünmeden devam eden dostluklara.

Bir daha görüp, görmemeyi önemsemeyen dostluklara.

Mesafeleri değil, yüreklerin yakınlığının farkına varmış olanlara…

Kaldı mı ki böyle dostluklar?

Kaldı…

Belki sizde, belki bizde, belki onlarda, belki diğerlerinde ama bir yerlerde, bir şekilde devam eden çıkarsız dostluklar var; var olmaya da devam edecektir.,

Belki dünyanın halen dönüyor olması böyle güzel insanlar yüzündendir.

Makam, mevki, para, pul, konum, imkân, güç, zayıflık, fakirlik değil, yüreğin güzelliği, sağlamlığı ve hiçbir çıkar barındırmayan, hiçbir şekilde alınıp satılamayan dostluklardır.

Az da olsa böyle dostluklara sahip olduğum için kendimi şanslı sayanlardanım.

Ve bu dostlardan birisini kaybetmiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim.

Mekânın cennet olsun sevgili dostum, güzel insan Abdurrahman Elmacı, nur içinde yat…

İyi bir dost, pürüzsüz bir aynaydın benim için…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi