Banu Güven LGBT’sine baktırmalı!

 

Doğrusunu söylemek gerekirse Banu Güven’in kariyeri, birçok meslektaşını kıskandıracak boyutta ama yine doğrusunu söylemek gerekirse bu kariyere rağmen “kısır” düşünce yapısında olması veya hayata çok fazla ideolojik bakması da eksileri olarak görülebilir.

Banu Güven, sırasıyla Milliyet, NTV ve Radikal’de çalıştı. 2 Haziran 2011 tarihinde Vedat Türkali ile yaptığı röportaj ve Leyla Zana ile yapacağı röportajın engellenmesi sonrası 14 yıldır çalıştığı NTV’deki işinden ayrılmak zorunda kalmıştı.

Gündeme gelmesi ise LGBT sorgulaması nedeniyle…

Kısaltmaya bakınca bir güvenlik sorgulaması veya sağlık testi olduğunu sanmayın, çok daha başka bir şey geleceğim…

***

Almanya'da düzenlen kitap fuarına davet edilen haber spikeri Banu Güven, “Türkiye'de ifade özgürlüğü ve bağımsız medya yok“ demiş.

Kısmen de olsa buna katılıyorum ama…

Güven, keşke bunu “Türkiye Cumhuriyet’inin hiçbir döneminde yok” deseydi, işte o zaman çok daha samimi bulurdum ama diyememiş…

Güven, çok şeyi eleştirmiş. Mesela İstanbul Çamlıca’da yapılacak cami ve Taksim Meydanı’na yapılacak yeni düzenlemeleri topa tutmuş.

Bir başbakanın bunla uğraşmaması gerektiğini belirtmiş.

Ama devletin bütün kurum ve kuruluşlarının cansiperane “başörtüsüyle” veya “camiyle” veya “sakalla” ya da “bıyıkla” uğraşacak kadar esfel-i safilin sınırında dolaşanlardan bahsetmemiş.

İşi gücü bırakan bazı askerlerin insanları “şucu-bucu” diye fişlemesinden de bahsetmediği gibi, asıl işini bir yana bırakıp darbe planı hazırlayanları da topa tutamamış.

Türkiye’nin Arap ülkelerine model olmasına da eleştiri getirmiş.

Belki buna katılırım; “Hangi Türkiye?” diye sormak gerekir çünkü.

Cumhuriyet öncesi mi, cumhuriyet sonrası tek parti zorbalığını mı, askeri vesayet rejimini mi, darbe dönemlerinin dayatmasını mı, bürokratik oligarşinin cirit attığı zamanları mı, yoksa AK Parti dönemini mi?

Hangisini örnek alacaklar ve hangisine Banu Güvencevap” verir?

***

Ve asıl eleştiri konuma geleyim…

Banu Güven, Türkiye’de Kürt meselesi olduğunu ama sorunun sadece bununla sınırlı kalmadığını söylemiş…

Aslında Kürt meselesini şöyle bir geçmiş, asıl konuya girmiş.

Ve eklemiş…

Türkiye'de LGBT'lerden bir temsilciyi televizyonlarda göremiyorum.

Yani “lezbiyen” ve “eşcinseller”i kastediyor…

El insaf!

İnsan biraz vicdanlı olur, gerçeklere gözünü kapatmaz.

Eşcinsel ve lezbiyenlerin televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde topluma hangi özellikleriyle örnek olacaklarına yönelik tartışmayı bir kenara bırakırsak, elini vicdanına koyan herkes, özellikle televizyonların “eşcinsellerin kontrolü altında” olduğunu çok iyi bilir.

Sunucumuz da var, mega starımızda, televizyon programcımız da…

Dizi oyuncusundan, modacısına kadar her an, her zaman karşımıza çıkan bu insanların “nasıl bir örnek” olduğunu sorgulayan geniş bir kesim varken, “televizyonlarda göremiyoruz” demek, kuşum Aydın’ı, Fatih Ürek’i çok üzer…

Başka üzülecekler de var ama cinsel tercihleri sorgulamayı kendime yakıştırmadığımdan saymak istemem ama okurlar hepsini tek tek iyi bilir.

Eleştiri elbet olmalı, bazen kantarın topuzu kaçmalı, bazen dozunu arttırmalı ama bu “var olanı yok gösterme” şeklinde olmamalı.

Türkiye’de sorunları sayarak eleştirebilirsiniz; Kürt Sorunu, insan hakları sorunu, demokratikleşmede ağır aksak ilerleyiş, adaletsiz vergi, gelir dağılımındaki uçurum.. say sayabilirsen…

Türkiye’de sorundan çok ne var.

Bunun için tahsil almanıza, yurtdışında okumanıza bile gerek yok.

Bir batıya bakın, bir doğuya, bir güneye bakın, bir kuzeye…

Bir televizyondaki magazin programlarını izleyin, bir de kuru soğanı ekmeğine katık etmek için bulamayan insanların sofrasına konuk olun…

Gözlerdeki acıyı okuyun, yüreklerdeki yangını söndürmeye çalışın, bakın becerebiliyor musunuz?

Bütün bunları eleştirirken ister AK Partiye mal edersin, istersen de cumhuriyet tarihi boyunca aynı haksızlıkların değişmeden sürdüğünü söyleyip, daha insaflı olabilirsin.

Ama televizyonları istila eden lezbiyen ve eşcinsellerin cirit atmasını da görmeyip, “yok” hükmünde göstermek, “herkes gitsin, sadece lezbiyen ve eşcinseller gelsin” demenin başka şeklidir.

Bence Banu Güven, iyi analiz yeteneğinden yoksun değil, aksine bilinçli olarak ve insafsızca eleştiriyi kendisine yakıştıralı çok oldu.

Paşa torunu Güven, Muhteşem Yüzyıl’la ilgili programda da nasıl bir düşünce yapısı içinde olduğunu da göstermişti.

Meral Okay’a çanak sorularla adeta Muhteşem Yüzyıl dizisinin avukatlığına soyunurken, Sultan 2. Abdülhamid’in torunu Adile Nabi Osmanoğlu Tars’a nezaketsiz sorularla saldırması, alaya alması, sözünü kesmesi, küçümsemesi unutulmadı.

Banu Güven, aksini söylüyorsa önce LGBT’sine bir baktırsın, sonra konuşalım…

Twitimden seçmeler

Bazı kentlerin neden kalkınmadığı yorumlardan anlaşılıyor. Sıkıntıyı sorguladığında “neden sorguladın” aksinde “ne biçim gazeteci” oluyoruz!

www.twitter.com/naifkarabatak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi