M.Fatih ERDOĞAN

M.Fatih ERDOĞAN

Analarımız Ağlamasın

Yüzme öğrenenler suyun içerisinde çırpınır durur ama asla ilerleyemezler ya, bizim Suriye mücadelemiz ona döndü. Sağ kolumuza Amerika ve Avrupa’yı sol kolumuza ise Rusya, Çin ve İran’ı takmış yürümeye çalışıyoruz. Lakin bir arpa boyu ilerleyemiyoruz!

Sözüm ona; ‘Amerika Birleşik Devletleri stratejik ortağımız, Avrupa Birliği Üye Ülkeleri ise müttefikimiz.’ Hal böyle iken, bu bloklarda yer alan ülkelerden bize bizden de onlara bir zarar gelmemeli. Peki, durum böyle mi? Böyle olmadığını tüm çıplaklığıyla görüyoruz.

Ülkemizde çok ciddi terör olayları yaşanıyor. Kuzey Irak da yaşananlar Suriye’de tekrarlanmak isteniyor. Dost dediğimiz ülkelerden ses seda çıkmıyor. Terörü kınayıp, dayanışma ve iş birliği içinde hareket edecekleri yerde teröristlerle birlik olup bize diz çöktürmeye çalışıyorlar ve çektiğimiz acılar karşısında zil takıp oynuyorlar.

Canımız yanıyor. Çok uzun yıllardan beri terörle yaşamaya alıştık. Terörü ve terör örgütlerini tüm dünya ülkelerinden daha iyi tanıyoruz. Bu sebeple; ‘terörün iyisi/kötüsü, dini/mezhebi olmaz, teröristten dost olmaz’ diye dünyayı uyarmaya çalışıyoruz. ‘DEAŞ ne ise PKK ve PYD odur’ diyoruz ama kör ve sağır rolünü oynayan sözde müttefiklerimizi ikna edemiyoruz. Maalesef; ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ sözü bir kez daha doğrulanmış oluyor.

Bu iddia her ne kadar bizi batıdan soyutlayan, kendimizi ötekileştiren bir söylem olsa da tarihi açıdan değerlendirildiğinde asla yanlış bir iddia değildir. Tarihin derinliklerindeki unutulmuş olaylara baktığımızda gerçekten Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını rahatlıkla görebiliyoruz. Batıyla olan ilişkilerimizi bize hiçbir zaman dost olmayacaklarını bilerek yürütmeliyiz.

Batı, Türkleri; ‘her zaman savaşılması, yok edilmesi, başı ezilmesi gereken bir düşman’  olarak görmüştür. Bugün de batının Türklere bakışı değişmemiştir. Orta çağda bakış açıları neyse bugün de aşağı yukarı aynıdır. Batılılara göre Türkler; ‘barbar, vahşi, cahil, insanlığın önündeki en büyük engel, deccal, Tanrının gazabı’ şeklindedir.

Bilirsiniz; Hıristiyan dünyasının Türk düşmanlığı Selçukluların 1071 Malazgirt savaşıyla Anadolu’ya girmesiyle başlar. O tarihe kadar Orta Asya bozkırlarında göçebe olarak yaşayan, barbar diye nitelendirdikleri Türkler, yüzyıllarca egemenlikleri altında olan Anadolu’yu ellerinden almış, kendilerine vatan yapmıştır. Bu tarihten itibaren Avrupa için Türkler uzaklarda yaşayan bir millet değil, yanı başlarında hem de kılıç zoruyla topraklarını ellerinden alan ve dinlerini değiştirmeye çalışan azılı bir düşmandan başka bir şey değildir.

1071 tarihinden beri düşman kabul ettikleri Türkler, 1453 yılında Fatih tarafından İstanbul’un fethedilmesi ve atıyla şehrin kapısından şehre girmesiyle birlikte ‘baş düşman’ konumuna yükselmiştir. İstanbul’un fethi Avrupa için büyük bir sarsıntı olmuştur. Kaybedilen yer alelade bir toprak parçası değildir. Kaybedilen yer, Hıristiyanlığın 1000 yıllık başkenti, Ortodoks mezhebinin merkezidir. Takdir edersiniz ki bu durumun kabullenmesi, hazmedilmesi mümkün olmayacaktır. Türk düşmanlığı sonsuza kadar devam edecektir.

Batı devletleri baş düşmanımız da diğer ülkelerle aramız çok mu iyi? Elbette değil. Dünyada Türk düşmanı o kadar çok ülke vardır ki saymakla bitiremeyiz. Bu durumu daha iyi kavramak için tarihsel sebepleri iyi bilmemiz gerekiyor. Avrupa ve Batılı devletlerinin inandıkları, en çok canlarını yakan millet Türklerdir. Türklerin dışında başka hiçbir kavim/millet Avrupa’nın içlerine kadar girememiştir. Ruslar, İranlılar, Hindistanlılar, İrili ufaklı Arap ülkeleri ve İsrail için Türkler hep baş düşman konumundadır. Bu devletlerin kimisi dinimizi kimisi ise ırkımızı kendine tehlike görmektedir. Bu sebeplerle Türkleri yok etmek tarihten silmek tüm Avrupalıların, Rusların, Hinduların, Arapların, Ermenilerin, Yahudilerin, İranlıların ve Arapların önceliği olmuştur. Bu yüzden bizim Analarımız hep ağlarlar…

Uyanık olmalıyız. Düşmanlarımızı küçümsememeliyiz. Ecdadımızın yaptığı gibi Türklüğümüzle gurur duyup, adaletle hükmedip, israftan ve aşırılıklardan uzak, İslam’ın emrettiği gibi dosdoğru bir yaşam sürmeliyiz. O zaman bu mübarek vatanda; Cenabı Hak’tan başkasına baş eğmeden onurumuzla yaşamaya devam edebiliriz. O zaman Analarımız daha az ağlayacaktır.

Dinimizi, milletimizi ve vatanımızı emanet edeceğimiz yavrularımızı İslam’ın şuurunu, Türklüğün gururunu, vatanın sevdasını yaşatarak büyütelim. Ümitsizliğe, yeise ve endişeye kapılmaktan kaçınalım. Şüphe yok ki Allah, kendisini sevenleri sever. Allah, kendisini seven Türk Milletini çok sever. Bu yüzden dostlar ve düşmanlar duysun diye en gür sesimizle hep beraber haykıralım:

Ne Mutlu Türk’üm Diyene.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Fatih ERDOĞAN Arşivi