Anadolu Arkeolojisi & Suiistimali

“Anadolu, bir petek; yabancı arkeologlar ise, birer arı, çalışmışlardır yüzyıllar boyu.”

Türkiye’de, arkeoloji kazısı yapmak, yasalara bağlı olduğundan dolayı, kazı izni için, Türk Tarih Kurumu Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne başvurulmaktadır.

Ki; bu başvuru, yabancı arkeolog ve uzmanlar için, ülkelerindeki Türkiye temsilcileri aracılığıyla yapılmaktadır.

Yani, kendi başına buyruk kazı yapmak, yasak olup, kazı izni verilmesi, Bakanlar Kurulu kararına bağlıdır.

Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün sürdürmekte olduğu kazılar dışında, yerli ve yabancı tüm kazılara Bakanlığı temsil eden bir denetleyici katılmaktadır.

Kazı yapmak isteyen bir bilim adamı veya uzman, kazı için gerekli mali desteği de yine Türk Tarih Kurumu Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden veya üyesi olduğu bir bilim kurumundan sağlamaktadır.

Kazı mevsimi bitince de kazılarda ele geçen buluntular, tümüyle Türkiye müzelerine teslim edilmektedir.

Malûmunuz üzere, bütün arkeoloji kazıları, büyük deneyim, beceri, özen ve dikkat gerektirmektedir.

Nitekim, arkeoloji kazılarının amacı; arkeolojik yerleşmeyi, en doğru biçimde kazmak; arkeolojik buluntuları, en iyi biçimde çıkarmak ve bunları, elbette ülke lehine değerlendirmektir.

Ama, ne yazık ki; Anadolu, Osmanlı imparatorluğu Dönemi’nde, yabancı arkeologlar tarafından hunharca talan edilmiştir.

Pek çok arkeolojik buluntu, yine yabancı arkeologlar tarafından yurtdışına kaçırılmıştır.

Bir başka ifadeyle, yabancı ve özellikle de Batılı arkeologlar, bilimsel ilgiden tamamen uzak; soyguncu tavırlarıyla, Anadolu’da araştırmalar yapmışlardır.

Keza, tarihi eserleri koruyan yasanın yetersiz kalması ve hatta, uzun bir süre, böyle bir yasanın bile olmayışı sonucunda, Anadolu’da, tarihi eser kaçakçılığının önlenmesi, çok yönlü bir konu olup çıkıyor karşımıza.

Öyle ki; tamamlanamayan, kapsamlı olmaktan noksan ve değişime uyum sağlayamayan yönetmelikten dolayı, ülkemizde, tarihi eser kaçakçılığı sürekli yaşanmıştır.

Çözümlenmesi ise, elbette kültür seviyesinin yükselmesine bağlı olduğundan dolayı, bir kısırdöngüdür sürüp gitmiş yüzyıllar boyu. Ta on sekizinci asra dek.

Örneğin; Hacılar (Burdur) yakınında, bir köy civarında, Frigya Çağı’na tarihlenen kabartmaları, köylüler parça parça yabancılara vermişlerdir.

Aynı şekilde, Horoztepe’de (Tokat), Bakır Çağı’na tarihlenen bir mezarlığı da yine köylüler tahrip etmişlerdir.

Neticesinde, ele geçen eserlerin büyük bir kısmı, yurtdışına kaçırılmıştır.

Gerçi, arkeolog ve müzeci Osman Hamdi Bey, bu soruna bir nebze çözüm olmuştur.

Ama, onun müze müdürü oluşuna dek geçen süreçte, tarihi eserleri korumaya yönelik, ne bir kanun ne de bu yönde başvurulacak bir merci yer almıştır.

Zaten, bu yüzden, Anadolu’da, ilk arkeoloji kazıları, yabancı kuruluşlar ve arkeologlar tarafından yapılmıştır.

Ele geçirdikleri arkeolojik buluntuların ve yapıtların pek çoğunu da herhangi bir sakınca görmeksizin, engellenmeksizin, ülkelerine götürmüşlerdir.

Her ne zaman ki; Osman Hamdi Bey, Anadolu’daki tarihi eserleri korumaya yönelik, Âsar-ı Atika Nizamnamesi’ni çıkarır, tarihi eser kaçakçılığına karşı, bilinçli bir direniş başlatmış olur.

Çünkü; Osman Hamdi Bey, koyduğu sınırlamalarla, tarihi eser kaçakçılığını, olabildiğince engelleyebilmiştir.

1857 yılında, Fransa’da, hukuk öğrenimi gören ve buna ilaveten, arkeoloji dersleri de alan Osman Hamdi Bey, 1881 yılında, Müze-i Hümayun Müdürlüğü’ne atandıktan sonra, Osmanlı sınırları içerisinde bulunan taşınabilir nitelikte tüm sanat yapıtlarını toplama, koruma ve sergileme düşüncesiyle çalışmıştır.

Bu bağlamda, kültür ve sanat alanında çalışmaları yoğunlaşmıştır.

Dahası, müze müdürlüğündeyken, pek çok kazı başlatmıştır.

1884 yılında da yeni bir Âsar-ı Atika Nizamnamesi çıkarılmasına katkıda bulunmuştur.

Ama, tarihi eserleri bulanlara ikramiye verilmesini ve antikacıların ellerindeki eserleri öncelikle müzeye göstermelerini denetim altında tutmaya çalışsa da bu nizamnamenin uygulanması da ruhsatnameye kayıt edilip denetlenmekten ileriye gidemediğinden ve nizamnamenin zayıf yönlerinden bireysel kazanç yolları arandığından dolayı, tarihi eser kaçakçılığı tamamen önlenememiştir.

Nitekim, devlete ödenen 1 ila 10 lira gibi önemsiz paralar veya altı günden altı aya kadar hapis ile sınırlı cezp edici cezalar dışında, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında, sultanlardan sağlanan fermanlarla hediyeler karşılığında ve büyük bir çoğunluğu da gizlice yapılan kazılar sonucunda, Anadolu’dan mütemadiyen tarihi eser kaçırılmıştır.

Keza, Zincirli Höyüğü’ndeki (Gaziantep) Hitit eserleri, Aliağa Çiftliği’ndeki Myrina pişmiş toprak eserleri ve ayrıca, Ninova’da, Sargon II Sarayı buluntuları, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında, yurtdışına kaçırılan, tarihi önemi büyük yapıtlardır.

Dipnot: 2019 yılına Gürcistan’da Zosidze Ailesi’yle girmek, büyük bir keyifti. Konukseverliğiniz için teşekkür ederim. “Didi Madloba, Çemi Megobari!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Esat BEŞER Arşivi