Sizin yapmadığınızı onlar yapıyor, kızmayın!

Bundan aylar önceydi, hatta neredeyse yıl oluyor. Bir başka tarifle de henüz İstanbul Belediyesinde yönetim el değiştirmemişti.  Eşimle birlikte İstanbul Şehir Tiyatrolarının herhangi birisinde, herhangi bir oyun izlemeye gitmiştik.

Güzel bir oyundu, hakkını yememeliyim.

50 yıldır oynanan, artık oyunculara bile bıkkınlık veren bir oyundu, onu da söylemeliyim.

Hatta içten içe kızmıştım, “yahu elli yıldır bu oyunun yerine konacak bir başka oyun yazamamışsak, yazıklar olsun üretkenliğimize” diye…

Oyun, bizim camianın oyunlarından değildi ama Osmanlı döneminde geçen biraz mizah, biraz dram, biraz da müzikli bir oyundu.

Adı çok önemli değil, benzeri çok var çünkü…

Yazarı da bizim cenahtan değildi, oyuncuları da…

Ben “bizim-sizin” diye cenah ayırmadığımdan bu ayrımı yapmayı hiç uygun bulmadım.

Ancak özellikle belediyelerde “yandaş sanatçı” kayırma, teamülden sayılmaya çalışılıyor ve buna da -ne yazık ki- alıştık.

İstanbul devasa bir şehir.

***

Bir metropol.

Dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir şehir.

Sanatın, siyasetin ve ekonominin en yoğun olduğu bir yer.

Dolayısıyla oyunu izlerken “bu oyun da, bu oyuncular da, bu oyunu yazan da bizden değil” diye bir düşünceye hiç kapılmadım.

Hatta çok ünlü olan ve saygı da duyduğum en önemli roldeki ağabeyimizin oyun metninde olmamasına rağmen “Millet Bahçesi” alayını da “İBB’nin demokratikliğine” vermiştim.

Ne güzeldi, hem kendi sahneleriydi hem kendi sahnelerinde kendilerini eleştiren, iğneleyen oyun ve oyunculara da yer veriyorlardı.

Onların elinden fırsatı almıyorlardı.

Ekmeğini elinden alan zalim konumuna düşmüyorlardı.

Tabii her şey böyle değil.

Onların da yandaşı vardı; kayırdığı, kolladığı, el üstünde tuttukları.

Ama genelde “kendilerinden olmayan” sanat camiasına kapıları kapatan bir anlayışa sahip değillerdi.

Belki “seçici” davranıyorlardı ama tümden “yok sayan” bir anlayışa sahip değillerdi.

Doğrusu da buydu elbette…

Hatta birkaç oyuncuyla görüşmüştüm. Acımasızca AK Partiyi eleştirmelerine de şahit olmuştum. O zaman da şunu mırıldanmıştım, “İBB kendine söveni seviyor

***

Yeni İBB yönetiminin Necip Fazıl Kısakürek, Mustafa Kutlu ve İskender Pala’ya ait oyunları İBB Şehir Tiyatrosu'nun repertuvarından çıkardıklarını üzüntüyle öğrendim.

Sonra sosyal medyadaki yansımalarını…

Bizim cenahın tepkilerini okudum, “yasakçı” konumdaki kesimin de savunmalarını.

Bir kez daha üzüldüm.

Yanlışı savunan da vardı, daha önce yaptıkları yanlışın farkına varmayan da…

Kızmayın…

Dikkatli bakın…

AK Partili İstanbul Büyükşehir Belediyesi döneminde en çok kazanan sanatçıların, kitabı en çok basılan yazarların, iş verilen sanatsal etkinliklerin çoğunluğunun “bizden olmadığını” çok net göreceksiniz.

Sevinin…

En azından onlar gibi “katı yasakçı” olmadığınız için sevinin.

Üzülün…

Kendi sanatçınızı, kendi yazarınızı, kendi insanınızı koruyup kollamadığınız için üzülün…

Sizin yapmadığınızı/yapamadığınızı onlar yapıyor, boş yere kızmayın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi