Ali AVGIN
GÖNÜL DÜNYAMIZI AYDINLATAN MÜMTAZ ŞAHSİYETLER -28-
Gönül ve ruh dünyamızı aydınlatan şahsiyetlerimizi unutmamak adına O zatların, miladi ya da hicri vefat yıldönümleri geldiğinde, hayatlarına dair kısa bilgileri derleyerek her Cumartesi bu köşede yazmaktayım. Bu hafta ki gönül dünyamızı aydınlatan mümtaz şahsiyetlerden bazıları:
ECZACI ASLAN İSPİR (d. 1932 – ö. 8 Şubat 2010)
Gerçek bir eczacı, iyi bir müzik adamı. Ud, kanun ve keman gibi bir çok müzik aletini çalan ve tamiratını yapan, fotoğraf makinası gibi her türlü cihazları tamir eden, on parmağında on hüner olan, bir dönemin bilge adamı Eczacı Aslan İspir. 1932 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. Seneler önce doktorların ve eczacı sayısının parmakla gösterilecek kadar az olduğu dönemde, diplomasız doktor olarak bilinirdi. Eczacılık mesleğinin ötesinde hayırseverliliği ile de tanınan, gariban ve yoksullara özel ilaçlar yapar, gerektiğinde onların yemeklerini yediren, yol paralarını temin eden gariban dostu, babacan adamdı. Dost sohbetlerinde “Allah, hekim ile hakimin insafsızına düşürmesin” derdi.
Kahramanmaraşlılara Türk Müziğini sevdiren İyi bir müzik adamıydı. Kahramanmaraş Musıki Cemiyeti’nin kurucuları arasındadır. Derneğin konserlerinde kanun ve ud çalardı. Ben de Kahramanmaraş Musıki Derneği mensubu olarak o konserlerde yer almam benim için büyük bir gururdur. Hatta, ilk Ney öğrenmeye başladığım yıllarda aldığım ney’in baş paresi yoktu. Aslan İspir yapar dediler. Gittim, tamirat atölyesindeki küçük tornasında bana istediğim boynuz baş pareyi yapmıştı. 78 yaşında 8 Şubat 2010 da bu dünyadan göçtü. Rahmetle anıyoruz.
MUZAFFER ÖZAK (d.1916 –ö.13 Şubat 1985)
1916 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Doğduğu yıl kazanılan bir zafer dolayısıyla Muzaffer adı verildi. Vezneciler Camii’nde imamlık yaptığı sırada “ikinci mürşidim” dediği Halvetî-Şâbânî şeyhi Maraşlı Ahmed Tâhir Efendi’ye intisap etti. Ondan Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye ve Fuṣûṣü’l-ḥikem’ini okudu. Yedi yıl boyunca her gün Sahaflar Çarşısındaki dükkânına gelip karşılaştığı müşkülleri cevaplandıran Ahmed Tâhir Efendi’den tasavvufun bütün inceliklerini öğrendi.
Ahmet Tahir Maraşi’nin vefatından (1954) sonra Kādiriyye tarikatından hilâfet verilmek istendi. Fakat kendisi, istihâresinde gördüğü ve çocukken Arapça hocası Açıkbaş Mustafa Efendi’nin Fâtih Camii’nde elini öptürüp başarısı için kendisinden dua niyaz ettiği Halvetî-Cerrâhî şeyhi Fahreddin Efendi’ye intisap etti. 1965 yılında halife tayin edilen Muzaffer Ozak şeyhinin vefatı (1966) üzerine Nûreddin Cerrâhî Tekkesi’nin on dokuzuncu türbedarı ve postnişini sıfatıyla irşad görevine başladı.
Nutk-u şeriflerinde, yazdığı ilahilerde "Aşkî" mahlasını kullanmaktaydı. Çok sayıda güfte ve bestelerinin yanı sıra, “İrşad, Ziynetü’l Kulûb, Aşk yolu Vuslat Tariki, Hazreti Meryem, Sofiye Sohbetleri,” gibi eserler kaleme almıştır. Nûreddin Cerrâhî Tekkesi’nde on dokuz yıl irşad faaliyetinde bulunduktan sonra 13 Şubat 1985 tarihinde hakka yürüdü ve tekkenin türbe kısmına defnedildi. Rahmetle anıyoruz.
SULTAN ABDÜLHAMİT HAN (d.21 Eylül 1842- ö.10 Şubat 1918)
Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahı ve 113. İslam halifesidir. Sultan Abdülmecid’in oğlu, 21 Eylül 1842 yılında İstanbul'da doğdu. Tahtta kaldığı yıllarda imparatorluk dağılma dönemi yaşıyordu. 93 Harbi’ne tanıklık etti. Meşrutiyet yanlısı Genç Osmanlılar ile yaptığı anlaşma sonucunda 23 Aralık 1876'da İlk Osmanlı Anayasası’nı ilan etti ve böylece ülkenin demokratikleşme sürecini destekleyeceği izlenimini verdi. Ancak kısa bir süre sonra meclis ile yaşadığı anlaşmazlıkları öne sürerek 1878'de hem anayasayı rafa kaldırdı hem meclisi kapattı. Bu dönemden sonra, gücünü pekiştirerek mutlak hakimiyetini başlattı. Batı’ya karşı dengeci, Doğu’ya karşı İslamcı politikalar izledi. Bütün ülkede büyük bir imar faaliyeti ile eğitim öğretim seferberliği başlattı. Ülkenin dört bir yanını demiryolları ile döşedi.
Yahudilerin Filistin’de devlet kurmaları karşılığında Osmanlı Devleti’nin borçlarının silineceğinin teklifini kabul etmedi. Çeşitli entrikalarla tahttan indirilmesi için cephe alındı. Halkın gözünden düşürmek için Kızıl Sultan diyerek iftiralar attılar, suikastlar yaptılar,
Rumî Takvim'e göre 31 Mart 1325, Miladi 12 Nisan 1909 da 31 Mart isyanı olarak anılan, On üç gün süren ayaklanma sonucunda; İttihat ve Terakki ileri gelenleri tarafından tahttan indirilerek Selanik’e gönderilerek üç yıl ev hapsinde tutuldu. Daha sonra 1912 de İstanbul’a getirildi. 10 Şubat 1918’de Beylerbeyi Sarayı’nda vefat etti. Kabri, Çemberlitaş’ta dedesi Sultan II. Mahmut’un türbesindedir. Rahmetle anıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.