Naif Karabatak
Ah Şu Patronlar…
Hafta sonu Cemile Sultan Korusunda ‘mütevazı’ öğle yemeğimizi yerken, hemen arkamızda ‘5 patronun mükellef sofrası’nda hiç gözüm olmadı ama konuşmaları kulağımdan bir türlü gitmedi. Mevzumuz da işte o konuşmalar…
‘Patronlar’ demem elbet boşuna değil, 5 patron, beşi de çoook büyük firma sahibi. Hepsi de ‘üretim’ yapan firmaların başında. Doğal olarak maliyetleri arttıran sebepler, mükellef öğle yemeğinin de konusu.
Eşimle hem yemeğimizi yiyor hem de manzaranın o doyulmaz güzelliğini sindiriyoruz.
Pencereden boğaz görünüyor.
Karşıda Rumeli Hisarı, az ötesinde Fatih Sultan Mehmet Köprüsü.
Boğazın maviliğine, korunun yeşilliği de katılınca gökyüzüyle dans eden bir güzellik tam karşınızda.
Boğazdan geçen gemiler, tekneler, sandallar..derken, boğazın güzelliğine güzellik katan seyrüseferleri de saydığınızda manzaranın doyumsuzluğunu anlatmaya gerek yok. Buna korunun müdavimi kuşlar, böcekler ve koruya has çiçekleri de kattığınızda, insanın yaşadığına bir kez daha şükretmesi için sürekli bir sebep saymak mümkün.
Ve elbette pencerenin hemen altına serilen Kandilli’nin güzellikleri…
Tabii ki patronların bu güzellikte bir gözleri olduğu söylenemez. Onlar için varsa yoksa artan maliyetler…
Elektrik parasının kaç dolar ettiği, doğalgazın yükünün ağırlığı, ham maddeler vesaire vesarire…
Markasını söylemeyeyim benim ucuz aracıma karşılık, hemen yanına park ettikleri benim aracın 10 misli pahalı araçlarına arada bir bakıyorlar mı, doğrusu bilmiyorum. Benim de gözüm olmadığı için sadece çıkarken “vay arabaya bak” diye bir coşkum da olmadı.
Patronlar ilginçtir…
Uzun süre özel sektörde çalıştığım için çoğunu yakından bilirim ama ‘patron’ dediğime bakmayın. Bir bakkal işleten esnafımız da patrondur, büyük bir şirketin sahibi de. Ama bu 5 patron, öyle bir sınıflandırmanın çok çok üzerinde, onu baştan söyleyeyim. Bir başka deyişle, beş patronun mal varlığı, orta ölçekli bir ilin bütün zenginliğinden daha fazla olduğuna eminim. Belki bu, size beş patronun çapı hakkında bilgi verebilir.
Patronlar siyasete çok bulaşmadan maliyetleri eleştiriyor, siyasete bulaşarak da “maliyet yüksekliğini gerektiği gibi eleştirememekten” yakınıyordu.
Ortada bir kriz vardı ve bu kriz işletmeleri derinden etkiliyordu.
O oluyordu, bu oluyordu, şu oluyordu, diğeri oluyordu ve sürekli maliyetlere yeni masraflar eklenip duruyordu.
***
Buraya kadar olanda beş patronda o kadar çok haklıydı ki, içsesimi dizginleyip, “su be sen de, otur oturduğun yerde” diyebildim.
Ama sonra iç sesim galip geldi…
Ekonomide bir kural vardır; artan her maliyet, son kullanıcıyı vurur…
Bu değişmez kuraldır.
Üreten, maliyetleri toplar, işçiliği ekler, kâr marjını da kattıktan sonra ortaya ürünün fiyatını koyar ve belki bu aşamada biraz “vicdan” ve biraz “merhamet” varsa kar marjından birkaç puan düşerek, son kullanıcının “yüksek maliyetten” etkilenmemesini sağlayabilir. Bu, hangi ürün olursa olsun değişmez. Patron, “ben biraz daha az kazanayım” diyerek bir iki puan “kampanya” gibi yapabilir ve bu da tüketen olarak bizlerin zamlardan daha az etkilenmesini sağlayabilir.
Ama bu beş patronun böyle bir derdi ve hesabı yok ve bunun farkında da değiller.
Onlar “şikâyet ettiği” bütün maliyet artışlarını alt alta koyarak, sonra da kârını ekleyerek bize yansıtmaktan en ufak bir imtina göstermiyor.
Biz genel bir şikâyet yapıyoruz ve bütün ürünlerin zamlandığını söylüyoruz. Üstelik döviz artsa da, artmasa da, akaryakıt çıksa da inse de değişmiyor. Ve biz, bütün şikâyetlerimizde haklıyız. Buna siyaset katsak da, katmasak da haklıyız.
Biz, sadece son kullanıcı yani tüketici olarak fiyatların uçuk olmasından yakınıyor, kazandığımız gelir veya aldığımız maaşın yetmediğinden yakınıyoruz.
Patronlar ise artan maliyetleri kuruşu kuruşuna ve hatta dövizdeki düşüşe, akaryakıttaki indirime rağmen katbekat yansıtarak, şikâyet ediyor.
Kusura bakmayın, hiç ayrım yapmıyorum; Cemile Sultan Korusunda mükellef sofrada öğle yemeğimizi bize zehir eden beş patron başta olmak üzere, bütün imalat sektörü, kendi kazançlarında bir düşmeye asla fırsat vermediği gibi, krizden “kârlı” çıkmak için bütün insani duygularını, vicdanlarını, merhametlerini de bir yana koyduklarından eminim. Hiç değilse büyük bir çoğunluğu böyle. Aksi halde ülkede “fahiş fiyat” tartışması pandemi sonrası bu kadar ayyuka çıkmazdı.
Fırsatçı zenginler her dönem vardı; savaşta da, barışta da, salgında da…
Ve şimdi pandeminin ve sonrasında ortaya çıkan küresel krizin fırsatçılarının doymak bilmez iştahıyla uğraşıyoruz. Onlar doysa, biz daha uygun fiyata bir şeyler alacak düzeye geliriz. Öyle değil mi, 5 patron…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.